15 Mayıs 2010 Cumartesi

ERKEKLER

Ooof, bu erkekler... Değişik varlıklar, Allah yokluklarını göstermesin :P Dönemleri var çeşit çeşit, mesela bıyık bırakamazlar bir süre. Aslında hep içlerinde var gibi bir uhde; bir bıraksam şöyle bıyık falan diye yoklama çekerler yada dalgasını geçerler ama vardır ya o merak acaba nasıl görünürüm? ;) Bırak cicim ya çekinme, sal iplerini; ha şöyle bir rahat et, ruhunu azad et; et bakalım!!

Aklıma ne geldi; tamam biliyor olabilirsiniz ama ben daha yeni duydum :s Ve birazcık da yarım yamalak aktarım söz konusu olacak: Borcu var adamı uyku tutmaz, derdi düşer hatun kişiye. Camdan çıkarır kafasını ve alacaklıya seslenir; Benim beyin borcu var ya sana, onu ödeyemiyor. Ardından er kişisine döner ve der ki: Hadi, rahat rahat uyu artık o düşünsün!

Volkan Konak'ın programını izliyorum şimdi, Trabzondayken nefret ettiğim bu adamı; şarkılarından da nefret ederdim, AYŞEM hariç onu oralara gitmeden de bilirdim, çok severdim çok!!! Ne zaman Trabzondan ayrıldım, dokunur oldu bu adamın şarkıları, tek geçiyorum, dinliyorum, sayıyor&sövüyorum, özlüyorum, ağlıyorum. O sözler ne ince, nasıl sızlatıyor burun direklerini, nasıl da inceden derin derin vuruyor yüreğe. Acaba var mıdır yolu Trabzondan geçip de oranın havası aylarca ciğerlerine işleyip de Volkan KONAK'ta uçup gitmeyen, var mı?

1. paragraftaki mevzunun devamı var...
Bırakırlar, sonrasında bırakamazlar. Karıştı; cümleye düzenleme yapıyorum hemen: Bıyık bırakırlat bir süre devam eder kesmesler ama bir an olur kesmeye yeltenirler ve de kesemezler. Nasıl bir durumsa ağır erkekler sendromuna dönüşüyor bu bıyık herhalde, sosyal toplum projesi gibi ruha yapışıyor, yahu kes light olmazsın, bu bıyıkta değil şekerim ruhani bir durum. Aaaa...Bizim evde bugünlerde bu hava hakim, çözüm üretilmiş; sakal bırakılıyor, bıyık ünceltiliyor inceltiliyor ve ardından tamamen yok oluyor. Kimseciklerde fark etmiyor :P Sonucunu bekliyorum babacığım 4 gözle, dört.

Güzel, bol yemekli bol fotoğraflı, temiz havada geçen bir günün ardından, tüm apartman Gönüldeydik. Çok güzeldi bugün, keyifliydi. Devamı da eve gelen paketle oldu; yeni oyuncağımız titreşimli bir kemer kan dolaşımını hızlandırıyormuş. Takıyoruz, titriyoruz, hahaaa. Jöle gibiyiz ailece, ııgh.

Mimoza çiçeğinden bana ne, birileri var yer yüzünde böyle aşık eden kendine ve karşılarında yetenekli bay ripleyler döşüyorlar sözleri, dizeliyorlar notaları; dış kapını mandalı bana dokunuyor. Acaba arada dokunan inceden bir kıskançlık mı? Birileri benim için neden bunları hissedip dile böyle getiremiyor mu? Yani insan başkasına karşı duyulan hisleri kendi üzerine almak ister ki? Başkasının çocuğunu çocuğun gibi düşünüp ona anne&baba sevgisi beslemekten, bir yabancıyı tadığın ve sevdiğin birine benzetip ona gidip sarılmaktan ne farkı var ki?

Sevgiler,
EBRU

11 Mayıs 2010 Salı

AHLAK

Ahlak olmalı en başta insanda; işini düzgün yapabilmesi için, insanlarla ilişkilerini güzel devam ettirebilmesi için, bu çarkın dürüstlükle dönebilmesi için...



CHP'li biri olarak Deniz BAYKAL'ın istifa etmesini yıllardır isteyenlerdenim, hatta yerine Umut ORAN'ı görmek isteyenlerdenim! Ama bu şekilde olmamalıydı, ahlakı kendi karı&kızlarının, bacılarının hayatında benimsemiş şerefsizlerin oyunuyla olmamalıydı. Bu arada belirteyim ben sayın Baykal'dan geri dönüş hamlesi bekliyorum! İnşallah bu da olmaz, artık elini taşın altına sokacak birileri CHP'yi uyanışa geçirsin istiyorum.

6 Mayıs 2010 Perşembe

ANNE KARNINA SIĞARKEN DÜNYAYA NEDEN SIĞMADIĞINI FARK ETMELİ

Farkında olmalı insan…
Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen…
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını
Ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken ‘Dünya Benim!’ dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
Ölürken de aynı avuçların ‘Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!’ dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azrailin her an sürpriz yapabileceğini,
Nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan.
Ve ölmeden evvel ölebilmeli.
Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte
Ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Eşref-İ mahlukat (Yaratılmışların en güzeli) olduğunu fark etmeli.
Ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde 4 kedi 2 köpek beslediği halde,
çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine ‘Seni Çok Seviyorum!’ demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini,
ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin, sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür dediğin üç gündür,
Dün geldi geçti.
Yarın meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür,
O da bugündür.

CAN YÜCEL