14 Ocak 2015 Çarşamba

ANKARA'DA YAŞAYAN ÇOCUKLU AİLELERİN CENNETİ : URFALI HACI MEHMET

Uzun aradan sonra merhaba.
Son yazımdan bugüne hayatımdaki en büyük değişiklik oğlum Kuzey oldu. Çocukla hayat inanılmaz keyifli, her gün sizin için yeni bir sürpriz sunuyor. Sürekli birşeyleri deneyimliyorsunuz ama gelgelelim ki çocuğunuz/bebeğiniz yer yüzündeki en rahat çocuk olsa dahil sizin hayatınızı zora sokan basit bir çok şey de var. Mesela hangimiz gittiğimiz bir mekanda eşimizle ya da dostlarımızla rahat yemek yiyebildik. Oyun yeri varsa anne ya da baba çocuğun peşinde, bebek varsa kısa turlarda. Hele bir de bizim gibi dışarıda sık takılan insanlardansanız çok iyi anlamışsınızdır çünkü masada tek başınıza yemeğinizi yerken ya da çayınızı yudumlarken çocuğunuzu oyalayan eşinizi uzaktan takip etmiş ya da nereye gitti bunlar deyip fikir yürütmüşsünüzdür. Bu durumu çok sık yaşamaya başladığımız dönem araştırmalara başladım, biryerler buldum gittik denedik ama bir tanesi vardı ki oraya gitmekle kalmayıp bir de hazine bulmuşçasına fotoğraflarını çocuğu olan tanıdıklarımıza gönderdik uzun uza anlattık, bazılarıyla beraber gittik. Ve hepsi memnuniyetle biraz da şaşkınlıkla karşıladılar.
URFALI HACI MEHMET-Turan Güneş Bulvarı
Bilen bilir aslında Ulus da da yeri olan köklü kebapçılardan. Babalarından yeni kuşağa oğullarına geçmiş bu mekan çocuklar için düşünülmüş resmen ve sürekli de kendini yeniliyor. Alt katında 3D sineması olan ama öyle cep salon düşünmeyin çocuklar için küçük bir yer, onları orada tutuyor mu oyalıyor mu? Kesinlikle evet :) Kaydıraklı top havuzu alanı, bowling, arabalar, uçak, atlı karınca gibi küçüklere uygun bir şey, x box, tabletlerin olduğu masa gibi oyun salonlarında kullandığımız birçok aletin ücretsiz kullanımı ablalar eşliğinde sağlanıyor siz yemeğinizi yerken. Yerler duvarlar rengârenk... Sizde ister akıllı telefonunuza indirdiğiniz app dan ister bazı yerlere yerleştirilmiş ekranlardan takibini yapabiliyorsunuz. Bazı günler yoğunluk fazla olduğundan birebir ilgilenemiyorlar ama şansınıza daha rahat bir güne rastgeldiyseniz çocuğunuza yemeğini bile yediriyorlar.
Çocuklar için özel ayrılmış bu bölüm haricinde bahçesinde, giriş katında da manav: sebze meyveler, mantar ev, bisiklet, dinazor gibi birçok oyuncak boyama yapabileceği alanın bulunduğu bir alan da mevcut. Eeee çocuktan yana rahatız ama midemizin durumu ne olacak derseniz, merak etmeyin Adanalı arkadaşlarımız Ankara'da yediğimiz en iyi kebap yorumunu yaptılar ki salata, ızgara, tatlı çok seçeneğiniz var. Bir de hesabınızın miktarına göre kupon eriyorlar ve çocuğunuz oyun alanının oradaki dolaptan seçtiği oyuncağı alabiliyor. Ha bir de bana yuh dedirten bir ayrıntı da var ki :) Yedek kıyafet, bez de var hem de karşılıksız!
:) Böyle anlattıkça aklıma arkadaşlarımın yorumu geliyor, bana sana ne kadar komisyon veriyorlar diye takılıyorlardı. Ne verecekler, görseniz anlarsınız diyordum. Taa ki geçen sene orada oğlumun doğumgününü kutlayana kadar... Çünkü anlattıklarım havada kalmış abarttığımı sanmışlar galiba ;) Bu sene oğlum daha bilinçli, geçen sene ben telaşındayken doğumgününün bu sene telaşıma ortak bir de oğlum var. Geçen sene öyle şımartılmış, mutlu olmuştu ki bu sene de UHM deyiz, başka bir yer düşünmeye gerek bile duymadım. Farklı fiyat alternatifi olan menüleri yetişkinleri mutlu ederken çocukların keyfi zaten yerindeydi.Sağolsun Şahin Bey de çok ilgilendi bizimle, herkes memnun mutlu ayrılmıştık.
Niye yazdım bunca şeyi çünkü çocuklu aileler hepimiz bu sıkıntıları yaşarken inanın bana nefes alıp rahat yemek yiyebildiğimiz yegane mekan :) Çok geç kaldım yazmak paylaşmak için, doğumgünü için planlar yaptığımız bu günlerde sık sık UHM nin adı geçerken tembellik etme dedim kendime. Bizden sonra orada kuzenim referansıyla 10 veli buluşması,3/4 doğumgünü başka tanışım vesilesiyle de 2 doğumgünü yapıldığını biliyorum. Umarım en kısa zamanda denersiniz ve bana da yorum bırakırsınız.

NOT 1: Haftasonları çocuklu aileler daha yoğun gittiğinden çocuğunuzla kendiniz ilgilenme durumunda kalabilirsiniz tabii ki çocuğunuz yeteri kadar büyükse kralsınız. Daha önce hiç gitmediyseniz gidince göreceksiniz ki burayı keşfetmiş çok aile var özellikle de yabancı uyruklu misafirlerin doğumgünü kutlamasına çok şahitlik edeceksiniz.

NOT 2: Vale hizmeti mevcuttur.

URFALI HACI MEHMET
Turan Güneş Bulvarı
No:23
Çankaya/Ankara

0312 442 78 88

www.urfalihacimehmet.com.tr

Birkaç da fotoğraf : (Web sitesinden alıntıdır.)




25 Mayıs 2011 Çarşamba

ROTA ATİNA

Alaçatı
Eskişehir
Dubrovnik
Mostar
Kotor
İzmir
Sadece birkaç ay içinde keşfettiklerimiz... Gitmeden önce bloglardan aldığım tavsiyeler hep iyiye yönlendirdi bizi. Deneyimlerim, gördüklerim, yediklerim, dinlediklerim, tanıştıklarım,... Onca işe yarar şey var ki :) ama tembellik ve yerinde durmamanın sebebinden yazamadım yazamıyorum da!
Yine sırtımda çantam, boynumda makinem, elimde haritam yollara düşüyoruz Cuma. Çok istediğim yerlerden birine bu defa Atina'ma yolculuk!!! :) Maceramı bizimkisi bilmiyorum, bu defa tura bağımlı değiliz, sadece ikimiz keşfedeceğiz bu şehri, sanırım bu beni heyecanlandırıyor ;) 4 gün yokum ve umaırm bu defa dönüşte yazacağım, şeytanın bacağını Atina'yla kıracağım. Bir de fotoğraflar! Sanırım flick'r hesabımdan size merhaba diyeceğim. Yunanistan istediğimiz 4 günlük Schengen vizesi bize 1 aylık verildi. Atina'yla başlayan maceranın devamının gelmesi dileğiyle... Maksat 1 ay boşa gitmesin :p
Sevgilerle,
Ebru.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

BİRAZ LAİKA ;)

Bugünlerde ne yapıyorsun derseniz, yazı yazmadığım kesin! :) Geçmiş yıllarıma bakıyorum da ooo yazarmışım, şimdi tembellik ediyorum, canımı sıkıyor bu durum.
Geçen haftasonu İzmirdeydik. İzmir e yolu düşenler ya da orada yaşayıp da hala gidememiş olanlar varsa Karşıyaka Sardunaki'ye mutlaka gidin; eğlenmek garanti, sağ taraftaki videomu tıkladıysanız ve şu an sizi içten içe bir hüzün kaplıyorsa; derinlerinize inmek ve hüzünlenmek de garanti tabii ki peşinden kendinize getiriyorlar sizi :) "Kayıkçı"yı mutlaka isteyin. Çıkan grup "Buzuki Erkan&Grup Laika" ben bilmiyordum ama sonrasında web araştırmalarımda karşılaştığım bilgi "İzmir Çetesi" adlı dizide de sahne almış grup, hani izleyeniniz varsa fikir sahibi olabilsinler istedim. İzmir güzel şehirsin!
Bu hafta vakit ayrılan aktivitelerden birisi sinemaydı, gösterime girdiğinden beri gitmek istediğim "Londra Bulvarı" filmine gittik. Film gerçekten ısrarcı olduğuma değdi, Colin Farrel&Keira Knightley başrollerde, müzikleri de ayrıca güzel. Gidin, izleyin.
Gezi, araba, dil okulu-önerisi olanlar lütfen yorum bırakın-, aktiviteler, tiyatro, fotoğraf, vs... Aklınıza gelmeyecek şeylerin içinde, araştırma vaziyetindeyim. Hepsinin önceliği de aynı, bu ayın ortalarına kadar halledilmesi şart! Bazılarının ise hemen bu haftaiçi... :s
Üzerimdeki ataleti yenebilirsem ki güzelleşen havalarla inşallah atacağım, Geciken dubrovnik yazısı 2 güne belki de yarına burada :) Gecikmiş olsa da yaz sezonunu yakalıyor olması önemli, bilindiği üzere Dubrovnik avrupa Jet sosyetesinin hatta Hollywood yıldızlarının da tatil yeri olmaya başlamış söz konusu bir yer!

20 Nisan 2011 Çarşamba

bgn ÇARŞAMBA sny MART (uü eee)



Kocakarı rivayetlerine göre bu hafta başından itibaren her gün 2012'nin her bir ayının havasının nasıl geçeceğine işaretmiş! İşte senenin Ankara için hava durumu tahminleri;



18 Pazartesi_Ocak >YAĞIŞLI


19 Salı_ Şubat >RÜZGARLI YAĞIŞLI


20 Çarşamba_Mart >GÜNEŞLİ, PARÇALI BULUTLU





:) Bakalım devamı nasıl gelecek ve 2012 ne kadar doğrulayacak tahminleri.

5 Şubat 2011 Cumartesi

ONLAR ARTIK BİRER MELEK


İnsanlara saygı duymayan ülkemiz insanı Defne'nin ölümüyle gördük ki ölenlere de saygı duymaz olmuş.
Köşe yazarlarından tutun birçok siteye hatta facebook iletilerine varana kadar birçok kişi yazdı, konuştu. Ama ben artık susamıyorum, sabredemiyorum. En son bugün ismi lazım değil prim yapmasını gerçekten istemediğim için ismini vermeyeceğim ünlü köşe yazarlarımızdan birinin saygısızca, kendine bakmadan ölmüş birinin arkasından yazıp çizdikleri sabrımı taşırdı. Ayıbından utanmasını umut ediyorum ve aynı yöntemle de affını dilemesini!
Tanımam Defne'yi ama ölümü en pis haliyle tanırım ve Defne'nin ölümü de tıpkı benim tanıdığım gündeki gibi, hortladı içimde. Canım arkadaşım Burçin'in teyzesinin ölümüyle kendine zar zor gelen kalbimin acısı Defne'yle eski haline döndü.
İnsanlar bazen kendi seçimleriyle bazen de başkalarının seçimleriyle ölümü yaşıyor. Yaşayacak da! Bir gün içi yanan değil içi yakan olacak! Keşke bunu farkında olabilsek, olabilseler her daim... Bu pervasızca davranışları sergileyebilecekler mi? Bırakın gerçek ya da yalan olan haberleri! Biz ne zamandan beri ölenlerin ardından kötüleri konuşanlar olduk hatta yalanlarla dillendiren olduk!
Tv'nin sevimli, enerjik, güleryüzlü kara kızı Defne; öldü. Evli, çocuklu kadının ilk kez tanıştığı adamın evinde ne işi varmış! Bu nasıl yaşammış, kocası, vs,vs... Çocuğu varmış uyuşturucu alınır mıymış? Su testisi su yolunda kırılırmış, melek gibi lanse etmeyi bırakacakmışız!!!
Emredin, şeytan da ilan ederiz!. Siz ölümü mü yaşamadınız, empati mi kuramıyorsunuz, kafayı mı yediniz, akli dengesizliğiniz doğuştan mı, siz insan mısınız??? Nefret duygum artıyor, midem kasılıyor. Öldü, gitti, bitti, yeter. Konuşmayın, ne olursa olsun. Sizin çirkinliklerinize cevap veremeyecek, O artık yok! Derdiniz kiminle, neyle. Yahu Defne benim neyimdi ki ben sabah şoka girip boğazım düğümlenircesine ağladım, durup durup ağladım. Üzüldüm hem de çok bebeğine baktım ağladım, kıyamadım. Beni bu kadar ağlattı çünkü içimde özlemlerim var; onlarla son dakikalarına kadar anılarımıza anı eklediğimiz zamanlar var-dı, yengemin son nefesiyle heyecanla benim bebekliğimi anlatışına varan içimden atamadığım ve daha niceleri... Duygularımı, hissettirdiklerini; hayatıma, uykuma psikolojime etkisini gözardına itenler, görmek istemeyenler var, söylendiği halde anlamayanlar ve hayatımı beni hiçe atarak az sürede olsa altüst edenler, üzenler, kıranlar. Bunlara ne dersiniz ne diye sıfatlandırırsanız; hayat sadece Defne'ye, Dayım'a, Yengem'e, Eniştem'e, Gül Abla'ya bitmedi, hepimizin bir gün sonlanacak.
Bir ölümün ardından; işte ben böyleyim. Şu yazıyı yazarken durmaksızın ağlayan, sizler bencilliklerinizi farketmeden vicdansızlaşan.Büyük acılar yaşarken üstünden geçen 3 yılın ufak bir tesellisi ben ölümüme yaklaşıyorum, onlara yaklaşıyorum diyecek kadar sancılıyken ne olur geride kalan bizleri düşünün.
Sizi ya da sizin ardınızdan sizi sevenleri, birinin herhangi bir şekilde bitmiş bir yaşantı, hayatta olmayan biriyle ilgili çirkin , bencilce yorumlar yapıp üzmeye kırmaya ne hakkı var! Defne'nin yıllar sonra tüm bunlara ulaşıp okuyabilecek oğluna bu saçmalıkları iletmenin ne manası var. Acı içindeki ailesini bunlarla kırmanın ne anlamı var. Herkes günahkarken hepimizi Allah'ın affına sığınmışken sevdiğiniz birini kaybettiğinizde onu tek şekilde kafanızda var edebiliyorsunuz "O artık bir melek!"
Buna bari burnunuzu sokmayıverin, rica ederim!

16 Ocak 2011 Pazar

DUBA DUB? :) DUBROVNİK

Yılbaşında ne yapalım diye sorup durdu ara sıra, günlerce hatta haftalarca. Arkadaşlarımız falanca yerde olacaklar dedi. Hxsjka :s Ben istemiyorum; dışarıda bir yerlerdeki kalabalığı, eğlenmesini bilmiyor bizim millet ya da bana uymuyor. Evde olmak da can sıkıcı, bizbize, ailemizle ya da arkadaşlarla. Yılbaşı diye hazırlanmış menü, hizmet et dur ya da hep beraber ayakta. Uff... E, ne yapcaz ona yok buna yok? Gidelim, yurtdışında herhangi bir yere gidelim. Bu adamların bayramı gibi birşey değil mi? Onların kültüründe yok mu süslemeler, yılbaşı ağaçları, Noel eğlenceleri... Gidelim işte, Yunanistan'a gidelim. Hemen web üzerinden çıkarıyorum alternatifleri. Yatıyor aklına onunda. Ama uzatılması gereken pasaportu var, tura yetiştirmemiz gereken belgelerimiz var vize için derken süre yetmiyor 2 hafta var. Pasaport falan halolunca bu süre 8-9 güne iniyor ki bu risk almak demek. Beyrut'a gidelim o zaman dedi. Aaa evet Gulag orkestrayı severim, evet eğlenceli olur. Ama dur, sonra diğer ülke vizelerinde sorun çıkar, çıkabilir diyor. Hımm, öyle mi :s Heves kaldı kursakta yine. Akşam oluyor, günler geçiyor; biz gidemeyeceğiz herhalde, bak kararını ver de bir yere rezervasyonumuzu halledelim, aslında çocukların olduğu yer belli. Cırlıyorum, hayır gidiyoruz biz, yokuz Ankara'da, yokuz Türkiye'de :) Ayın 28'i kocam arıyor, tamam hallettim; hazırla valizleri yarın akşam uçuyoruz. Hobbaaa, hem seviniyorum hem algıda error. Hazırlanamıyorum adapte olup da. 3 gün 3 ülke diyor. Ve biz bu güzel şehre uçuuup gidiyoruz 29'unda!

DUBROVNİK

Adriyatik'in incisi Hırvatistan'ın turistik gözdesi Dubrovnik! İlk adım Old city'e atılıyor. Ve Dubrovnik'in kalbinde, tüm o güzelliklerle büyülenirken soldaki sempatik insan karşılıyor. Geceleri masal şehre geri dönüyoruz, gündüzleri keşfe gidiyoruz komşu ülkeleri.
Hırvatistastan-Dubrovnik
Bosna Hersek-Mostar
Montenegro(Karadağ)-Kotor
Alınmış notlar, çekilmiş fotoğraflar, gözüme çarpan ayrıntılarla maceramız bir sonraki postta burada ;)
Otomatikten dinlediğiniz şarkı ise yılbaşı gecesi en çok eğlendiğim şarkı;
Jurica Paden&Aerodrom'dan
Sto si u kavu stavila
İyi dinlemeler.
Ebby

13 Ocak 2011 Perşembe

GECİKMİŞ POST

Aralık ayı güzel aydı, ya 20 Aralık nasıldı?

Doğumgünü partilerini ya da kalabalık toplanmaları sevmem, hatırlanmamayı da sevmem ;) Orası ayrı. Ben daha çok kendimi özel hissetmeyi isterim, yalandan toplanmış kalabalıklar yapaylıklar "Ayy tatlım iyi ki doğdun!" lar bana göre değil. Dipdibe sandalyelerde oturan insanların kelalakalıklarından üzerime yük edinme vazifesi, herkesin yüzünü takip etme nasıllar iyiler mi ortamdan mutlular mı?!!! Heeyy bugün benim günüm sizin değil, sizin keyfinizi takip etme günüm hele hiiiç değil.

Eşim... Beni tam da istediğim gibi ödüllendirdi. En sevdiğim yere, en rahat ettiğim mekana, yemeklerinin lezzetine doyamadığım Laurent'e, ruhumu hür bıraktığım, oradakilerle beraber her anlamda kendimi şımarttığım La Flambée' deydik akşam yemeğinde.Kapıda Laurent&eşi Aslı iyi ki doğdun tebrikleriyle karşıladılar bizi. Sonra bizde geleceğiz, hadi yukarı dediler. Ellerinde koca demet çiçekle çıktılar,şımardım.Beklemiyordum. Sık sık geldiler,gittiler her zamanki gibi.Yemek sonrası tatlı ister misiniz diye sordular..Evet dedim, maksat yerini bulsun, doğumgünü tatlısı niyetine. Herşey sıradandı.Ama siz 3 kişisiniz tatlıdan yalnız 1 tane var. Ben uydurdum dedi.Süper, istiyoruz ondan ;) Loş ışıklı ortamda 1 tanecik mum ışığı belirdi kalabalıkla; şekerden surlar, bana özel tatlı kadehinin derinlikleri 3 kat; 10,20 ve 30 lu yaşlarımdı galiba, en leziz kat 10'lar! :) Laurent&eşi Aslı&Quentin&sürpriz 2 Fransız konuk Fransızca iyi ki doğdun nidalarıyla şımarttılar beni, ruhum okşandı. Onlara eşlik etmek isteyen sevgilim ise komikti, yakalayamadı havada dalgalanan o sesleri. 29 yaşıma Fransızların kutlamasıyla girdim; sıcak, içten ve düşünülmüş maddiyatla sahip olunamayacak güzellikte, ben tahmin etmezdim eşimle ve diğer bahsettiklerimle farklılarla dolu doğumgünümü, hayatımdakilerin en güzeliydi. Tek eksik ailemdi :(

Doğumgünümde beni hatırlayıp ileti gönderme, arama vs şekillerde iyi niyetlerini sunan tüm dostlarımın, arkadaşlarımın, ailemin ve annemin, babamın, kardeşimin ve tabii ki eşim Ömer'in hayatımdaki varoluşları için sana minnettarım Allah'ım, teşekkürler.

28 Aralık 2010 Salı

SOL? SAĞ?

Arabam olmadığından sürekli araba kullanma durumum da yok, geçenlerde trafikteyiz hatta yurtdışına gitme hayallerini geçtim yaşama hayallerine dalmış konuşuyorduk ki fark ettim; Eğer direksiyonu sağda olan ülkelerden birinde yaşayacak olursak alışkanlığım olmadığından sağda direksiyonu olan bir taşıta pilotluk yapmak hiç de zor olmayacaktır benim gibiler için ;)

18 Aralık 2010 Cumartesi

30'A 1 KALA

20'nin yeri hep ayrı, hep güzel bende. 2oli yaşların başı süperdi, ayrı zamanda ayrı akıldaydım; iyi ya da kötü, işte kanı deli diye konuşulan dönemlerdi. Ne kadar kötü olabilirdi ki! 20 Aralık doğumgünüm 20 ayrı dedim ya hep apayrı dünyaya geliş tarihim! ; 20lerimin ortalarında hayatın en b*ktan yüzünü gördüm bugün 20 sekizim;ciuuuv uçarken büyüdüm, piştim, olgunlaşmadım :p, acı eşiğim düştü artık dayanıklı değilim ama hayatın o kısmında, o kadar; onun haricinde güçlüyüm, minnetsizim, Evliyim :)... Hala gencim onu kimseye bırakmamm, sanırım görüntüde de; yani tanıyan tanımayan 21-22 diyor ;) Hahaa, şımarmaktan zarar gelmez ya d.günüm yaklaşıyor, ömrümden 1 eksiliyor ha bir de 1 artıyor tabe :s

STAGE 29
20lerin sonuna yaklaştığınızda en güzel yanı bu oluyor sanırım; hayatının temel taşları, endişe yaratan kısımları şekillenmiş oluyor. Hala bir iş hayatım olmadığını düşünürsek eksik var ama onun harici tamam. Ailem+Çekirdek ailem :) Koca kişisiyle Ebru kişisiyiz 4 aydır... Sevdiklerim...
Bazen de çocuk olsam diyorsun; ailemin yanında olsam, beni herşeyden korusalar. Canım sıkkınsa, ağlamışsam; onların uzaktan gelen seslerine oyunlar oynamasam. Kötüysem iyiyim, meraklanmayın demesem.Ama hayat her zaman bonkör değil, hepimizi her daim bir arada tutmuyor. Uzakta olsunlar, sesleri ulaşsın kablolarla, tamam; yeter ki geçen günler o sesleri de yitirmesin hayatlarımızda.
30'lara yaklaşırken tedirginlikleriniz şekil değiştirecek, göreceksiniz ki 18 yaşındayım demenin yabancılığını çekerken bir anda 28 diyeceksiniz ve hayatın hızla akıp gittiğini 20lerde yaşayacaksınız. Hala 20li yaşlardayım, olley ama söylenenler doğruymuş. Gezin, eğlenin, arkadaşlarınızın keyfine varın, sorumluluklarınızı yerine getirip sorumsuzca yaşayın hayatı.
Büyümek, içsek içsek büyüme-sek.. Öyle sarhoş olsam kiii bir daha ayılmasam,
tıraninammm...
Buraya kadar sabredip okuyanlar, teşekkür ederim ;) Bugün benim doğumgünüm ve şimdiden bir sürü telefon ve ileti aldım, herkese çok çoook teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız arkadaşlar. Hayatın güzelliklerisiniz. Ben 28imi kovalamaya gidiyorum :(

22 Kasım 2010 Pazartesi

GEYİK MUHABBETİ

Dün gittiğimiz balmumu müzesinin konuklarından birisi de "Alice Harikalar Diyarında" kitabının ünlü çocuk hikaye yazarı Alman asıllı Baron MÜNCHAUSEN'di. 1720'li yıllarda yazdığı asılsız hikayelerle "Palavracı Baron" ünvanını :) alan yazarımız, dilimize dolanan "geyik muhabbeti" sözünün de sahibi olduğu varsayılırmış. Rivayet bu ya, hikayesi de doğrular gibi... Palavracılığına tanık geyik muhabbetinin hikayesi:
"Bir gün ormanda avlanmaya gittim ve karşıma bir geyik çıktı. Cephanem bittiğinden dolayı geyiği avlayamadım. Geyik de bana alay edermiş gibi baktı ve bende kiraz yiyordum. Kirazın çekirdeklerini tüfeğe koydum ve alnının ortasından vurdum. Geyik ilk başta biraz tökezledi ama kaçmayı başardı. Bir yıl sonra ormanda avlanırken bir geyik gördüm. Baktım geyiği tanıdım. Çünkü alnının ortasında kocaman bir kiraz ağacı vardı. Geyiği avladım ve kirazları yedim. Hayatımda yediğim en tatlı kirazlardı onlar."

Bunun gibi birçok hatta benzeri asılsız hikayeye imza atmış Baron.
Tıp tarihinde ölümcül psikolojik hastalık olarak bilinen "Münchausen Sendromu" hastalığına da Baron'un soyadından geldiği biliniyor.