31 Ağustos 2008 Pazar

ABOUT MY NEW BLOGROLL

Sonun da blogrollumu yeniledim, kalanlardan çok çıkarılanlar, çıkarılanlardan çok yeni keşfedilmişler eklendi.

Mutlaka göz atın ;)

Herkese iyi seyirler ;)

Unutmayın her keşif yeni bir kültür, mutluluk, heyecan, deneyim, kimi zaman güzel zararsız bir bağımlılıktır...

30 Ağustos 2008 Cumartesi

AĞUSTOS' UN 30' U BUGÜN

Zafer Bayramı törenlerine katıldım bugün, sabah 09:00'da 15'liklerin yanında 26' lık kazulet abla olarak tenis başarı belgemi Erbaa'nın tüm resmi ve idari birimleri önünde Emniyet Genel Müdürü'nden almak için hazır ve nazır oradaydım efendim :) Belge için baya özenmişler sağ olsunlar, sabahın köründe dikilmeme değdi. Lisansı olanlarda bile öyle afilli belge,çerçeve yoktur. Takdimini de kısaca özetleyim: Kaymakam ( Bu arada Kaymakamımız dün görevine başladı, çok pozitif geldi bana , yüzü gülen, modern biriydi umarım yöneticiliği de iyidir.) Belediye Başkanı, Garnizon Komutanı sağımda solumda, önümde basın :P kameralar, 2 fotoğrafçı tarafından çekilen fotoğraflar Sharapova lakabını takmıştık Destan'cığımla bana, o da Kournikova'ydı. İyi ki de takmışız bunca tantanaya önemsedim oyunumu, performansımı. Geçsin karşıma Williams'lar hahahaa...Derken huysuz Ebru'nun akşamı bekleyişi başladı...

Vardı bu akşam bir huysuzluğum,kıyafetine sardım.O olmadı, bu yakışmadı, yok bu da ortama uygun değil, 40 tantanadan sonra blue jean üstüne gömlek, altına da topuklular kolumda da valiz misali bir çanta...İçime hiç sinmedi ama tatminsizlik var ya uğraşmaya gerek duymadım daha fazla, annemden onayı aldım yetti.Ama çıkacak işte bir yerden bu huysuzluk, gardrobun ( bu kelime böyle mi yazılıyordu, hep karıştırıyor kafamı :( ) kapağı yerinden çıktı ve kapak alnıma çakıldı resmen. "Ohaa" diyorum ben artık buna çünkü son haftalarda 2 . kez oluyor ve bu defa şişti. Kaşık tuttum :P daha sonra mezunlar yemeğimiz vardı çıkmam gerekiyordu annem elime tutuşturdu bir plastik içinde buz hani şu limon dilimi şeklinde olanlardan, pışpışladı beni başından :) Mezunlar yemeği oldu, arkadaş yemeği toplamda 6 kişiydik 6, şaka yapıyor herhalde birileri diye düşündüm.Toplamda 72 kişiydik, olmayanlar onlar bunlar derken 6 kişi olamyı da beklemiyordum. Organizasyon bana aitti, tatile gitmeden son dakikada kimseden ses çıkmıyor tarih bu olsun deyip duyuru yapmıştım facebooktan, o yüzden ümitli değildim. Olanlarla da güzel, keyifli bir akşam geçirdik: eskiyi yeniyi birbirine kattık, güldük, eğlendik...Bir iftarda buluşmak üzer sözleştik ve ayrıldık.

Bu gece bir kez daha çevredekilerin, anne&babaların hayatı zor hale getirdiklerine kanaat getirdim.Büyüdüklerini kabul edememe mi yoksa deneyimlerine çok itibar etmeme mi bilmiyorum, tek söyleyebileceğim ben çocuğuma bunu yaşatmayacağım. Bu toplumda bu kafayla yetiştirilen ailelerin çocukları olarak özgüvenimize hayran kalmamak mümkün değil. Kaç yaşında olduğunun önemi olmadan hala yatma saatine, tv mesafesine, hayatını geçireceği insana, eve geliş saatine karışılan bizlerden üzerine alınması beklenen sorumluluklar ne de büyük aslında!!!Çocuğun da olsa durması gerektiği yeri bilsin insan, mutluluk kolay bulunmuyorken insanları mutsuzluğa bile bile itmek de mantık yok. Üstelik sonrasında kendilerinin neden olduğunu görmezlikten gelip suçu sana bana atmalarında hiç mantık yok...


Basit bir hayatın içinde rahat bir evde olsun istiyorum kuracağım ailem, tüm bunlardan korumak ,uzak tutmak için bizi. Yoruldum... Ruhum dinginlik istiyor...Dedikodunun olmadığı, milletin kazancının yada doğacak bebeğinin çetelesini tutmadığı sadece kendi seçtiğin insanların var olduğu bir çevrenin içinde yalın bir yaşam sürmeyi hedefliyorum. İstedikleriniz sizi gerçekten mutlu edecekse şartları zorlayın, kendinizi yıldırmayın. Kafanız her zaman rahat olsun. Saksılarımda domateslerim, biberlerim, ahududum...Eşimin kokusu, evimin sıcaklığı, sevdiklerimin güleryüzü...Bir gün bunlarla çok mutlu olacağım bir yaşamın içindeyken bakalım neler yazacağım ;)

28 Ağustos 2008 Perşembe

DAVETSİZ MİSAFİR

Öyle gidicilerden değil bizimkisi, kalıcı...
Hatta 2 de yumurtası var, içinde can bulup kanat çırpacak olan.
Buğdaylarını verdik, sularını koyduk, ürküttük, kaçırdık dişiyi.
Belki de gelmiştir kimbilir, bakmak lazım çalı çırpıdan yuvalarına.
Yavrularımızı bekliyoruz, isim annesi olmak istiyorum.
O kadar yem verdik, su verdik, balkonumuzu tahsis ettik
:)
Pırpır özgürlüğünü yaşayan 2 varlığım olur en azından diye düşünüyorum.
Gerçi daha da göremem orası ayrı.
Bir de aklıma takıldı dünyaya gelişlerine tanıklık edebilir miyim sizce???
:P

18 YA DA 22 - 08

Yıldızların altında başlayan bir günde doğdum seninle,
Kendimi buldukça Ben oldum diğer Ben'imle.


Uzun bir çizik attım herşeye,
Kafam dinç, içim de huzur, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle,
Merhaba yeni Dünya'm Ben geldim...

ALL WOMEN DREAM, BUT NOT EQUALLY


Öncelikle postun başlığına açıklık getireyim,flickr'dan yukarıda gördüğünüz fotoğrafı indirdim ve bu başlık bu fotoğrafa aitti,kullanayım istedim ikisi bir arada ayrı bir anlam ifade ettiler ;)



Geçen hafta uzun zamandır muhabbet etme fırsatı bulamadığım bir arkadaşımla buluştum,yemekler filmler derken ardından muhabbet etmeye başladık.Ben okuduğum ve gerçekliğine ciddi ciddi kafa yorup işin içinden çıkamayınca bilebilecek birilerine danışmayı planlamıştım kafamda.İlginç bir mevzuydu...Herneyse düşük çeneli ben merakımı gidereceğim ya başladım anlatmaya,karşı taraf gülme krizine tutuldu,aralara da benim tuhaflaşmaya başlayan tepkime karşılık yanağıma vurup "Salak seniiii!!" şekline döndü diyalog.Sürekli abuk sabuk şeyler üretip bıdı bıdı anlatırken Allah'tan kızarıp bozaran suratımı görmedi :P Sersemliğime daha da kopardı,hayal gücü geniş olup malzeme de bol olunca,durmak yoktu ama frenledim kendimi,ayıp ayıp çoook ayıp.Umarım bu yazım okunmaz taraflarından,hahahaaa.


Sabaha karşı bir rüya gördüm;en yakın arkadaşım Burçin bir bisikletin üzerinde peri kızı edasıyla yaklaşıyor yanıma üzerinde uçuşan uçuk bir sarı elbise.Başlıyorum üst paragrafta olanları bir heyecan anlatmaya,kahkahalar atıyorum ve resmen gülmemin rüyamla sınırlı olmadığını hissettim,gözümü açtım sabahın 5'inde güldüm güldüm uyumaya devam ettim.Uyandırmak için anneciğim başıma dikildiğinde gözlerimi açar açmaz saat 5 de yaşadığım aklıma gelip günaydın diyemeden yine gülmeye başladım.Hayırdır inşallah bu neydi böyle melekler mi geldi ne??? :)



"BAZEN NEŞENİZ GÜLÜMSEMENİZİN KAYNAĞIDIR

FAKAT

BAZEN DE GÜLÜMSEMENİZ NEŞENİZİN KAYNAĞI OLABİLİR."


Tnich Nhat HANH


Gülmeyi çok severim,en azman suratlı insanın karşısında dahi tebessümüm vardır benim,yeter ki biriyle göz temasım olsun.Bünye sağlam yıldıramaz mutsuz insanlar beni,mutlaka mutsuz anların içinde de bulurum mutluluk duyacak birşeyler.Tek kötülüğü belki de güzellik olacak bende bilemiyorum ama sürekli gülmekten kırışıklıklarım olacak,eyvaaaah :) Hiç hoşlanmam asık suratlı insanlardan,sabahları genellikle belediye hoparlöründen gelen kim ölmüş kaçta kalkacakmış cenazesi ayrıntılarını okuyan adamın sesi kulaklarımı doldururken gülerek başlarım güne.Her zaman herşeye salak salak gülmek bilinçsizliğinde değilim,o kadar çok ona gülerim buna gülerim dedim ki.Birşeye canım sıkılıp da suratım düşmüşse,ya da arada olduğu gibi mutsuz uyanmışsam zordur ifademi düzeltmem.Nefret ederim bu halimden ama ne yapsam düzelmem.Bazı insanların mutsuzluğu,bazılarının yüzü gülmez halleri sinirlerimi bozuyor,bugünlerde gözüme batıyor.Allah'tan belanızı mı arıyorsunuz insan evlatları,hasta mısınız,maddi sorununuz mu var???Ne derdiniz yahu...Ruh hastası olmasın da ne olsun bu tipler,sürekli sorun sürekli huzursuzluk içlerinde.Kimse tatminkar olsun demiyorum,elindeki buyken istediği şey başkaysa çabalasın ama şu an elinde olanın da kıymetini bilsin ve bunun da tadına varsın.Kendini tanıyan kişilerin her durumda her yerde kendilerini mutluluk anlamında tatmin edecek noktası vardır.Küçük bir yer Erbaa,yapmak istediğim birçok eyleme engel inanın.Düşünün belli bir saatten sonra bırakın kız erkek buluşmayı kız kıza bile zordur,dikkat çeker.Benim yaş grubum için söz konusu bunlar tabii.Burada boş zamanım çok ve ben zaman isteyen hobilerimi gerçekleştiriyorum,annemin kokusu hep yanımda,aile bir arada yıllar üzerine,o çok sevdiğim domatesi dalından koparıp yiyorum,çıtır biberlerle peynirli sandviçler yapıyor mideye indiriyorum,temiz hava doluyor içime her nefes alışımda,kitaplar okuyorum,müzikler keşfediyorum,puzzle,film,ne zamandır istediğim tenisi öğreniyorum,birileri,vs,vs...MUTLUYUM.Burada yaşamaya devam etmek istiyor muyum?Hayır çünkü yapacağım çok şey var.,.İsminin önüne gelen sıfat hatta kazancın olmadan yaşadığım çevrede kendimi sevdirebiliyor,saydırabiliyorsam kendime hayatta mutsuzluk alternatifini sunmuyorum.Tüm umutlulara umutsuzlara gülümsüyorum...
Ufak Bir Not: Tatilden önce kaydedilmiş ama yayınlanmamış bir postu okudunuz.Bilgilerinize...

22 Ağustos 2008 Cuma

1 FOK 1 ÇOK KOY 1 CİNAYET

Kafasını geçtim burnunun ucunu suyun içine sokamayan biriyim, doğrusu biriydim.Geldiğimizin ertesi günü çıktığımız tekne turuyla korkularım sulara gömüldü ama ilginç bir takıntı başladı.11 kişilik bir teknede kaptan ve yardımcısı haricinde 8 kişilik ailemle mavi tura çıktık.Avantajlı oldu tabii koylarda kalma süresi tamamen bizim belirlediğimiz şekilde oldu.Antalya'nın en bakir koyu olma özelliğiyle dünya listelerine adını yazdırmış Adrasan'dan çıktık Olympos taraflarına...Ceneviz Koyu, Korsan Koyu, Akseki Koyu, Sazak Koyu derken koyulaşan muhabbetle birlikte kaptanımız Ender Abi bir önceki gün sadece dalış noktalarında durakladıklarını ve bir tanesinde iki buçuk metre büyüklüğünde bir baba fok gördüklerinden bahsedince kim tutar beni.Uçarı kaçarı yok gidilecek şansımıza fok oradaysa görülecek.Gittik tatatataam sürpriz 52 metrelik mağarayı dipten yüzerek gidecekmişiz de görecekmişiz.Ooops ben ne halt edeceğim şimdi???Şnarkelleri verdi hadi yüzüyoruz: Binbir plan yaptım 52 m nereye kadar oluyor, şimdi şu borulu gözlük asla su geçirmez değil mi, kulaklarıma su dolarsa ne yapacağım, dırdır, hıdı,bıdı...Bu arada bu bahsettiğim koya bayıldım (Yandaki fotoğraf), filmlerden çalınmış bir set gibiydi.Dar kolidorlardan geniş odacıklara yüzdük, kardeşim, Ender Abi ve ben, cesaret eden başka da kimse çıkmadı ;) Bu arada bu bölgede fok balıkları ve caretta caretta lar çok sayıda mevcutlar, koruma altına alınmışlar ancak foklar için üzülerek söyleyebilirim ki balıkçılardan kaçırarak korumak mümkün değil.İnsanoğlunun bencilliği biz onların yaşamlarını sürdürmek için yedikleri balıklar olmadan da beslenebiliriz,doğal dengeyi bozup sonra nesli tükenen bu canlılara yaptıkları nasıl da içlerine siniyor ve kendilerini haklı görüyorlar akıl erdirmek olasılıksız.Neyse...Karanlık olacaktı da böyle de zifri karanlık beklemiyordum, kayalıklarla suyun birleştiği yer de tatlı bir mor renk su fosforlu gibi parlıyor.Suyun içi apayrı güzellik nefesim tutuldu, ben nasıl olur da bu zevki daha önceden yaşamamış olurum üstelik sırf korktuğum için.Makarna ile girmiştim umulmadık bir durum karşısında faydası olur diye.Bir ara öyle dar bir yerden geçtik ki makarnayı dikine geçirdim.Arkamda kardeşim, önümde Ender Abi ama o da ne yok ortalarda, silüetini bile görmenin imkanı yok da dipte de görünmüyor.Bağırıyorum,sesleniyorum...Suyun yüzeyine vuruyor, sinyal alındı ama devam etmeme kafi gelmedi.Geri döneceğimi söylediğim anda kardeşim bir boy yol almış dönüyordu :)10 metre daha yüzsek o anda uyumakta olan foku tüm heybetiyle görecekmişiz,göremedim, üzüldüm bir fırsatı daha kaçırdığım için ama sualtını keşfettim, dalmanın güzelliğini hissettim ve süper bir deneyim edindim.Bu bile tatmin ediciydi.


O günden sonra sürekli sualtına bakıyorum, balıklarla konuşuyorum, şarkılar söylüyor aryalarla balıkların ruhunu arındırıyorum,jajajaa... :) Hanibal serisi, Teksas Katliamı gibi filmeleri pek severim, etkisini de burada görmeye başladım.Sürekli denizde gördüğüm büyük siyah poşetlerin için bir ceset olabilir mi şüpheciliğiyle yaklaşır oldum, yada kağıt parçalarına ceset parçası olarak düşünür ve ne yapacağım diye senaryolar yazar oldum.Kafayı yemiş neler dedüşünüyor diyeniniz vardır mutlaka ama bugün ne olduuu???Sabah 07:00 da denize giden annem ve otel ekibi bir cinayetle karşı karşıya kalmışlar.19 yaşında olduğunu öğrendiğimiz genç bedenine saplanmış koca bir bıçakla öylece yatıyor,ambulans, jandarma derken şu saate kadar her türlü yorum getirildi.Ameliyata alınmış umarız hayata veda etmez.Benim senaryo yerini bulmasa da neredeyse gerçekleşmek üzereymiş :(

Bir de kısa günün karı diyelim...

19 Ağustos 2008 Salı

PRIVATE EMOTION


When your soul is tired and your heart is weak
Do you think of love as one way street


Well it runs both ways, open up your eyes


Can’t you see me here, how can you deny


It’s a private emotion that fills you tonight


And a silence falls between us


As the shadows steal the light


And wherever you may find it


Wherever it may lead


Let your private emotion come to me
Adrasandayım, sıkça da Olympos'ta olacağım. Tedirginliklerle geldiğim bu yerde çok büyük mutluluklar, heyecanlar beklemiyordum: TÜM BENLİĞİMLE BURADAYIM, kendimi buldum, bir Beni daha keşfettim.ŞİMDİ MUTLULUKTAN UÇUYORUM.
Tatilime bir postluk mola verdim,müsadenizle ;)

13 Ağustos 2008 Çarşamba

(GÜNEŞ,DENİZ,KUM)&EBRU

Bronzlaşmak istiyorum - Nil Karaibrahimgil


Bugün saat 12:30 itibariyle yazın son günlerini değerlendirmek üzere Antalya/Olympos'a doğru yola çıkmış olacağız.Babam işi yüzünden evimizde,annem ve kardeşimle güzel bir tatil beni bekliyor.Kısa bir süre yokum,arada kaçamak yapar birşeyler karalarmıyım bilmiyorum ama planlarımda tv,internet hiiç böyle kötülükler yok ;)
Herkese bol güneşli güzel bir yaz.
Hoşçakalın.

AZ EL KAİDE'DEN AZ TÜRKİYE'DEN

Irak'ta El Kaide'nin getirdiği yasaklar beynimi durdurdu resmen.
Gerekçe olarak salatalığın erkek cinsel organına benzediğini savunan terör örgütü kadınlara salatalık satın almayı yasakladı.Evde eşi ve çocukları haricinde bir erkek varken eline alıp kabuğunu soymasına,doğramasına hatta ve hatta yemesine bile müdahele edeceklerdir ben inanıyorum buna. 2. si dişi keçilerin öldürülmesi:memeleri meydanda bir de kuyruklarının yukarı doğru kıvrık olması müstehcen görüntü oluşturuyor diye.Ohaa keçi bu keçi ne adamdınız da bundan bile tahrik olurdunuz bea!!! 3. ise Hz. Muhammed zamanında olmadığı için dondurma alım ve satımı yasaklanmış.
...
Koyduğu kurallara uymayanları katleden El Kaide örgütünün yaptıkları,istedikleri akıllara zarar verir."Kapalılık ne kadar artarsa sapkınlıklar da o kadar artar dedi bugün teyzem ve ardından da ekledi Türkiye'nin en dindar bilinen şehirlerinden biri olan Konya prezarvatif satışlarının en yüksek olduğu yerlerden biri." Sapıklık derecesinde düşüncelere sahip bu insanlarla,bu kadar olmasa da bir sürü zulüm derecesindeki kurallarla yaşayan Müslüman toplumlarla Türkiye'nin de anılmasından rahatsızlık duyuyorum.Bizim ülkemiz onlarınki gibi değil,onlar Müslüman kavramında değil bence.Müslümanlıkta başörtüsü var,saçın görünmesi haram ama bir tek gözünüz görünecek şekilde de kapanın demiyor.Kuran'da yazılanları bu şekilde abartarak,saptırarak,yobazlaştırarak Müslümanlığı lekeleyenleri kınıyorum.Eğer doğruluğuyla Müslümanlığı yaşayan bir ailenin bireyi olmasaydım din düşmanı olurdum.Şu saçmalıkları okuyanlarda bir kez olsun kendilerini sorgulasınlar ve gerçek Müslüman gibi yaşamaya başlasınlar,birçok insanı soğutmadan.El Kaide kadar asla olmasa da bizde de koccaman yanlışlar olduğunu fark etmek,kabul etmek ve düzeltmek lzım.Umarım bizlerin çocuklarının hayatları bugünki tartışmaların farklı versiyonları olmayan bir Türkiye'de geçer.Ya da bugünki Türkiye daha da geriye gitmemiş olur,endişeleniyorum...

9 Ağustos 2008 Cumartesi

bu AĞAÇKAKAN başka

Amerikan hastanesi doktorlarından bir bayan doktor tesadüfen uğradığı köylerin haline dayanamayıp eliden geldiği kadar insanları muayene ediyor,tabii herkesi muayene etmesi mümkün değil.İstanbul'a döndükten sonra hani olur da birkaç meslektaşı gönüllü çıkar diye köylünün durumundan bahsediyor ve bir anda ummadığı kadar çok sayıda doktorun "Ne zaman gidiyoruz?" cevabıyla hareketlenme start alıyor.Türkiye'deki köylere hatta ve hatta neden daha da uzaklara uzatmıyoruz yardım elimizi diyerek Pakistan,Azerbaycan ve Afganistan'a da gidiyorlar.Bu arada bu güzel topluluk dernekleşip Symiosis adını alıp bir de amblemleri oluşturuyorlar "AĞAÇKAKAN" nedeni ise şöyle açıklıyorlar: "Ağaçkakan şahane bir hayvan, tam da bu işlevi yapıyor. Ormanda uçarken hasta ağacı buluyor, gagasıyla vurarak ağacı kurutan kurtları dışarı çıkartıyor, onları yiyerek kendini besliyor, ağaca da yeniden hayat kazandırıyor. Tüm bu eylemin adı da symiosis. "Sim" birlikte demek, "bio" da yaşam. Birlikte yaşama ilmi."

"Symiosis" ise birbirine hayat vererek yaşamak anlamına geliyor.


Afgan kadının en savunmasız kadınlar olduğunu belirterek acınacak halde olan bu çaresiz kadınlardan biriyle aralarında geçen dialoğu hayretle anlatıyor ve felaketin boyutu bir kez daha gözler önüne seriliyor; 33 yaşında bir bayanı muayene edecekmiş,kadının 16 çocuğu var. Maalesef korunmayı hiçbiri bilmiyormuş.Ayrıca oradaki bayanları bilinçlendirmek için girişimlerde de bulunmuşlar.Bayana "16 çocuğa nasıl bakacaksın?" diye sorunca aldığı yanıt içler acısı "Zaten yarısı savaşta ölecek." .

Symiosis,Meltem gibi gözünü karartanlar şart bu memlekete,diğer memleketlere ufuklarının genişliği ne güzellikler,umutlar salıyor nice nice insanlara hatta insanlıklarını yaşama haklarını bir nebze veriyorlar ellerine.İçler acısı manzaralar bitmek bilmezken beklemek ayıp herkes birşeyler yapmalı.


NİÇİN,NİÇİN???


Kızdıklarımızdan farkımızı ortaya koymak için,medet umamadıklarımıza örnek olabilmek gözlerine sokmak için,insanlık için,çocukların oyun oynaması için,sağlıklı toplum,çocuk askerler için,böylece de uzayıp gider...
Hayvanlar aç olmadığı sürece asla saldırmazlarmış,insanın toku ise doydukça saldırırmış.Devlet ve yönetenleri de bu insan grubundan olduğuna göre arada ezilip yok olan onca kişi ve dolaylı yığınla mağdur ne???İnsan mı!!!

8 Ağustos 2008 Cuma

BULUŞMA

Bir önceki yazımda bahsettiğim babasının vefat ettiğinden haberdar olmayan hasta vardı ya ne yazık ki yada hayırlısıymış mı demek gerekiyor bilemiyorum bugün hayata veda etti.Babacığını merak etmeyi artık "Ben ona ne yaptım da beni aramıyor?" boyutunda arayan Faruk Abi yanıtını buluşmalarında aydınlanır :(

7 Ağustos 2008 Perşembe

BU ÜLKEDE ÖLMEK

Son 9 aydır 26 yıllık hayatımda görmediğim kadar cenaze gördüm,acı yaşadım.Ölüm diye birşey vardı ama bize uğramamıştı.Hep de dile getirirdim,şükrederdim ve bilirdim bunun bu kadar uzun sürmeyeceğini ama tahmin edemezdim sırasız bir ölümün ansızın hayatımızı "üç" eksilteceğini...

Çevremizden olsun aileden olsun yaşlı/hasta olan insanları da kaybettik,Dayımlardan sonra üzüldüm ama ne yalan söyleyim canım yanmadı.Allah rahmet eylesin hepsine.Birşey dikkatimi
çekti,en son da 3 gün önce babacığımın amca oğlu vefat edince iyice battı gözüme,sinir oldum.Ayrımcılık da denmez aslında sıralıyacak yığınla kelime var da...Neyse.Bundan birkaç ay önce durumu iyi olan bir akrabamızı kaybettik,98 yaşında son zamanlarında da hasta olan biriydi.Anında evleri doldu(yakın akrabalarını dikkate alarak yazıyorum bunları),Allah'ım yemekler geldi taştı.Gece yarıları evdekiler yalnız bırakılmadı.Herşeyleri düşünüldü,çoluk çocuk herkes görevlendirildi.40'ı çıkana kadar yapıldı da yapıldı birşeyler anlayacağınız.Gel gör ki geçen gün vefat eden babamın kuzeni sadece 67 yaşında ve rahatsılığı da olmayan biriydi.Oğlu hastanede,beyninde ur var yeri saptanamayan,15 gün sonra ameliyat olacak ve babacığının vefatından 2 gün önce belden altı felç kalıyor.Buna üzülen baba da yolda yürüdüğü esnada kalp krizi geçiriyor ve çocuklarına karakola gidip babalarının naaşının tespitini yapmak düşüyor.Cenaze Erbaa'ya getiriliyor,hasta oğlu hala bilmiyor babasının vefatını.Böyle trajik bir vaka ve ölüm bir arada bu ailede,maddi durumlara gelince iyiliklerinin,insanlıklarının güzelliğine inat kötü mü kötü :( Benim sinir olduğum konu bu garibanlara kimsenin cenazelerine,insanlıklarına saygı duyup gitmemeleri,keyfi davranmamaları bunu yapan yine kuzenleri,yani gittiler ama 3. gün o da düğüne gider gibi,ne acı haldir bu!!!Ailemde bunu görmek beni iğrendirdi,tek bizde de olduğunu sanmıyorum.Bu ülkede fakirsen cenazende bile farklı muameleye uğruyorsun maalesef,insanlık parayla şekillenir olmuş.

2 Ağustos 2008 Cumartesi

BELKİ DE BACHATA...

Aşık olduğum adamın gözlerinde kaybolup
dans etmeyi istiyorum.


Tutkuyla Tango...


Belki de aşıkların dansı Bachata...


Kollarında hissetmeyi benliğimi.


Müziğin ritminde bulmayı tek parça bedenimizi.


Rüzgarımızda uçup gitmeyi.


Gerçek içinde hayal olmayı istemek benimkisi.



Dame tu querer - Raulin Rodriguez