13 Mart 2010 Cumartesi

MICHEL FOUCAULT // MiŞEL FUKO

O dönemlerde var olan sabit telefonlardı, Onun evinde iki tane vardı. Öyle tutku doluydu ki sevgisi; heyecanına yenik düşmekti tedirginliği. Çareyi iki telefonda bulmuş, biri genel diğeri ise bir tek sevdiğine ait. Böylelikle her telefonda yerli yersiz kalbi yerinden fırlamayacaktı.Nasıl da güzel bir aşk, farklılığı saflığından geçen, milyonlarca anlam yüklenebilecek.

20.yy'ın ikinci yarısına damgasını vuran Fransız filozof Mişel FUKO (Michel Foucault)... Bu yakışıklı adamın tutkusu karşısında östrojen salgısı nasıl etki altında kalıyordur/onu bu hale getiren hatun kişi nasıl bir dişiydi!Bugünler eksiklik kimde biz dişilerde mi/erkek kişilerimizde mi? Yoksa en büyük suç bugünler mi?!!!O dönemde belki O da biraz abartıydı. Ne de olsa uç kişilik, bana göre...Ama gerçekten anlamak istediğim şahsiyet statüsünde kendileri.Ha, bir de belirtmesem olmaz kendileri eşcinsel-miş.(Zaten onlarda böyle bir durum söz konusu, nedense kimi konularda vay be dedirtecek halleri var.)

Birkaç alıntıyla tanıtsam daha iyi ifade ederim kendimi;

*Bir filozofun düşündüklerini eyleme de aktarmasını savunan ve bu doğrultuda her türlü cinsel maceraya giren adam... Kendisi Paris'in gettolarındaki aidsli olma ihtimali zenci fahişelerle yatar kalkar...
Kelimeler ve şeyler... Deliliğin tarihi... Cinselliğin tarihi gibi başyapıtları mevcuttur..

*1984 yılında aids hastalığından dolayı ölmüştür. Time dergisi Paris'teki evinin balkonunda mariuhana yetiştirdiğini yazmış. Arkadaşları tüm uyuşturucu türlerini denediğini söylemiş.

*"Ben, kitaplarımın molotof kokteyli ya da mayın tarlası olmasını isterim, tıpkı donanma fişekleri gibi kullanıldıktan sonra kendilerini yok etmesini isterim." (Milliyet 18 mayıs 1999)

*Merkezi iktidar ve gözetleme kavramını, mimariyi kullanarak somutlaştırmış olan eli öpülesi düşünür. Bentham'ın panopticon adlı yapıtı bu kavramı açıklamak için biçilmiş kaftandır zaten.Burda soz konusu olan, dairesel yapının tam ortasında gözetleyen(nam-ı diğer iktidar), dairenin çeperlerinde ise ayrı ayrı kompartmanlara ayrılmış olarak gözetlenenler bulunmaktadır. Gözetlenenler, ne birbirleriyle ne de merkezle olan diyalogları kuramamış zavallı objeler haline getirilmişlerdir.

* Magritte'in meşhur 'ceci nest pas une pipe' tablosu için küçük ama içinde resimden dilbilime, görüntü ile gösterge arasındaki ilişkilere kadar pek çok alanla ilgili yorum ve sorunlara yer verdiği bir kitap yazmıştır..Eğer magritte yapmış olduğu pipo resminin altına "Bu bir pipo değildir." cümlesini koymasaydı böyle kaligram formunda bir eser foucaulta hiçbir zaman ilham olamayacaktı..

*"Neden her kişi kendi hayatını bir sanat yapıtına dönüştürmesin? Neden şu ev ya da lamba bir sanat yapıtı olsun da benim hayatım olmasın?" sorusunu soran düşünür.

*"ne gördüğümüzü söylememiz boşunadır; çünkü gördüğümüz söylediğimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir." cümlesinin sahibi.


*Cezalandırmanın yeni tekniğinin işkence ve azaptan değil, beden ve zihinlerin sürekli kontrolünden geçtiğini genel olarak fransanın ceza sistemini ve mikro-olayları inceleyerek anlatan kanımca en kıymetli foucault eseri. iktidar her yerdedir, bakınız hakimler artık yargılamaktan çok daha ötesini yapmaktadır; cezalandırmanın esası ceza vermek değil, suç işleyeni ıslah etmek, eğitmek ve (psikoloji, psikiyatri gibi yeni icat edilen bilimlerle) "iyileştirmek" olmalıdır. foucault'a göre hapishaneler sanıldığı gibi demokrasi, insan haklarının gelişmesi dolayısıyla değil; tam da bu gözetimde tutarak var olan iktidar stratejilerini yaratmak için kurulmuştur.

*Bir söyleşisinde, öğrencilerinin entellektüel sağlığı açısından tehlikeli görüldüğünü ve bundan gurur duyduğunu söylemiş, insanların entellektüel sağlıktan söz etmeye başladığında birşeylerin yanlış gitmeye başladığını düşündüğünü, gizli bir marksist, bir irrasyonalist, bir nihilist olarak konumlandırıldığını belirtmiş.


*"Günümüzün sorunu artık ne olduğumuzu keşfetmek değil, olduğumuz şeyi reddetmektir."

Sevgiler...

8 Mart 2010 Pazartesi

1908'İN 129'LARI 2010'DA MİLYONLARI BULDU!!!

İki yıl öncesinin postu; umarım bugün daha çok kitleye ulaşır ve bilmeyenler öğrenir 8 Mart'ın nasıl ortaya çıktığını.
Emekçi kadınlara ithaf edilmiş bu gün aslında birileri tarafından saptırılıyor,feministlere yada maddi çıkarlara dayandıranlara hak görülüyor.Amacından uzaklaşıyor.Kadınların güçsüzlüğünün erkekler karşısında yüceltileceği bir gün gibi algılanıyor.Bu bir tepki göstermeyse eğer bence yanlış gündesiniz..365 günün her günü ezilen kadınları,8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde değil de diğer 364 günde savunsak,birşeyler karşısında mücadele edip bilinci yükseltsek.8 Mart da kadınların gücünün ön plana çıkarıldığı;emeklerinin,kadınların takdir edildiği bir gün olarak yer alsa hayatımızda çok mu kötü olur??...
Rusya'da çok daha etkili kutlanıyormuş 8 Mart,o gün tatil oluyormuş.Erkekler kadınlara hediyeler,pastalar alıyormuş kutlamalar yapılıyormuş..Tamam benim dediğim bu değil,buna da karşıyım.En azından Dünya Emekçi Kadınlar Gününün neden 8 Martta kutlanıldığını bilen herkesin bu görüşte de olamayacağını düşünüyorum,umut ediyorum.
ABD'nin NewYork kentinde çok büyük bir dokuma fabrikasının bayan çalışanları sendikal haklarını savunmak için grev yapıyorlar. 40.000 kadın çalışan bu greve destek veriyor, kentte yürüyüşler düzenliyorlar. Polis çalışanlara zor kullanıyor, başetmek için fabrikaya kilitliyor. Fabrikada yangın çıkıyor ve 140 kadın çalışandan 129'u fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak can veriyorlar.Herşeyini ortaya koyup haksızlıklar karşısında mücadele eden güçlerine inanan 129 kadın çalışan bu talihsiz olayı 8 Mart 1908'de yaşıyor.Aynı yıl diğer endüstri kollarındaki kadınlar da mücadeleye devam ediyorlar.Temelinde seçme ve seçilme hakkı,günlük çalışma saatlerinin,koşullarının ve ücretlendirmenin yeniden düzenlenmesi gibi konular bulunuyor.Ondan sonraki yıllarda 8 Mart günü bu emekçi kadınlar için toplanılıyor.1910 yılında ise, Clara ZETKIN'in önerisiyle sosyalist kadın enternasyonali, 8 mart'ı dünya emekçi kadınlar günü olarak kutlamaya karar verir.
İlk başlarda olduğu gibi eşitlik,bağımsızlık,politik haksızlıkların ortadan kalkması,daha iyi yaşama ve çalışma koşullarının sağlanmasını amaç gütmesi gereken bu günün daha da çok sorunların ortaya dökülüp çözümlerden uzak acıma ve de mağduriyet günü olmasını kabul edemiyorum.
Rusya'da Rusya-Almanya Savaşında hayatını katbetmiş erkeklere ithaf edilmiş bir Erkekler Günü var.Türkiye'de de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü Kurtuluş Savaşı Kadınlara ithaf edilmesi muhteşem olurdu.

"DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE, HİÇBİR MİLLETİNDE, ANADOLU KÖYLÜ KADININDAN DAHA FAZLA ÇALIŞAN BİR KADINDAN BAHSETMENİN İMKANI YOKTUR VE DÜNYADA HİÇBİR MİLLETİN KADINI "BEN ANADOLU KADININDAN DAHA FAZLA ÇALIŞTIM, MİLLETİMİ KURTULUŞA VE ZAFERE GÖTÜRMEKTE ANADOLU KADINI KADAR GAYRET GÖSTERDİM." DİYEMEZ. ( 1923 )
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt:II, 1952)

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN!!