31 Mart 2008 Pazartesi

EXPO 2015>>MILANO<<

Bugün sabahtan beri saatin 19:00 olmasını bekledim.Expo 2015 İzmir'in olduğu haberi hemen hayal gücümü devreye soktu 20 milyar dolar :) Haberin güzelliğiyle ve mutluluğuyla bir uyku keyfi yaptım,uyandım yemeğimi yedim.Oooh herşey süper,içeriye gittim "Hep Milano alır gibi geliyordu,bu karışık günlerde ne güzel oldu Expo 2015 'in İzmir'de olacak olması ve tabii ki de 20 milyar dolar!!!" dedim babam ve anneme.Demez olsaydım da biraz daha fazla sevinseydim,yanlış nasıl anlayabilirler nasıl karışıklık olur benim aklım almadı.Bu haberi bildiren de kim ayrı konu,Trt'nin yayınlarına da güvenilmeyeceği anlaşıldı bugün itibariyle.Uluslararası Sergiler Bürosunun (BIE),'nin Genel Kurulunda yapılan oylamada 65'e karşı 86 oyla, EXPO 2015'in İtalya'nın Milano kentinde düzenlenmesi kabul edildi.Bari bu düzgün olsaydı memlekette dedirtiyor insana...Hatırlarsınız geçtiğimiz yaz düzenlenen 1. Karadeniz Spor Oyunları'nda da bisikletçilerin geçeceği tünellerin aydınlatmaları yoktu!

Dünyanın 7. büyük ekonomisi olan İtalya'nın ''sanayi ve ticaret başkenti'' olarak kabul edilen Milano, Expo 2015 için Expo'lar ve benzer organizasyonlar konusundaki deneyimini ön plana çıkaran kampanyalar yürütüyordu

İzmir'in ''Herkes İçin Sağlık: Daha İyi Bir Yaşam İçin Yeni Yollar'' başlıklı temasına karşılık yarışa ''Gezegenimizde Beslenme: Yaşam için Enerji'' temasıyla katılan Milanolu yetkililer, gerek sunumlarında, gerekse tanıtım çalışmaları sırasında kentin böyle büyük bir organizasyon için gereken altyapıya şimdiden sahip olduğunu vurguladılar.

Expo 2015'i bu denli isteyen İzmirliler keşke kendi fuarlarına da sahip çıkıp İzmir Fuarını yaşatabilselerdi belki sonuç daha farklı olurdu,21'lik fark kapatılırdı.

Sonuç itibariyle onca İzmirlinin sevinci de Vali Bey'in konuşması da,Kıraç&Sertab Erener şarkıları da balonlar da hepsi boşa,tabii Türkiye'nin beklentileri de boşa gitti.Geçmiş olsun :(

29 Mart 2008 Cumartesi

3 BOYUT

3 BOYUTLU SİNEMADAN SONRA BANA EN HEYECAN DUYDURAN MUTLU EDEN 2. 3 BOYUT

Bu posttaki resimleri de ressamla ilgili bilgileri de muhtemelen görmüş okumuşsunuzdur bir çoğunuz ama hala haberdar olmayanlar da vardır.Ben yeni birşeyler keşfedince,öğrenince çok mutlu oluyorum ve daha da mutlu eden birşey var ki o da bunları bilmeyenlere ilk bahseden olmak.Bakalım bu postla amacıma ne kadar ulaşabileceğim ;)

Julian Beever;İngiliz asıllı olduğu söylenen ayrıca da Belçikalı olduğunu da duyduğum hangisinin doğru olduğunu hala öğrenemediğim sanatçı oluyor kendileri.Şimdiye kadar eşine rastlamadığım bir sanata sahip.10 yıldır İngiltere, Belçika, Hollanda, Avustralya, Fransa, Almanya ve Amerika'nın cadde ve sokaklarına yaptığı görenleri şaşkına çeviren 3 boyutlu resimleriyle dünyaca ünlü bir sanatçı olmayı başarmış Bay Beever ancak bazı ressamların sert yaklaşımlarına da madur kalmamış değil bu zamanda.Siz sanatçı olarak kabul edermisiniz bilmiyorum ama benim kabulümdür.
Kaldırıma taşıdığı Anamorphic illüzyonları, özel bir bakış açısından görüldüğünde insana gerçek hissi veren resimlere imza atan Beever pek çok ülkeden de teklif almış.Türkiyeden de teklif gitmiş midir diye de düşünürken zırt pırt sağı solu deşilen sokaklarımız da uygun yer bulmak zor olur sonucuna vardım..Bu arada istanbul'da levent kanyon ve cevahir avm'de resimleri olduğu söyleniyor ama ben hiç duymadım,haberi olan ya da gören var mı??



28 Mart 2008 Cuma

NUSRET BABA'YA SAYGIYLA....

Burayı çıkarabilen var mı??Belki biraz ipucu lazımdır;Meşhur Bolaman virajları Medreseönü mevkii de yeterli olmadıysa siz hiç bu sadece çayın,kakaonun ve kahvenin olduğu bu yere uğramamışsınız demektir :(

Yeni yoldaki tüneller serisinin Perşembe-Ordu arasını yarım saate indirmesi eski yoldaki keyfi yok etti.Bolaman virajlarının bonkörce sunduğu güzel manzarası ve solda gördüğünüz peşpeşe tabelalar Karadeniz seyehatlerinin en güzel tarafıydı benim için.Bu tabelalar arasında bir tanesi vardı ki farkını ciddi anlamda ortaya koymayı başarmış çayın çay olduğu,çayının lezzetini hiç unutamayacağınız Nusret DOĞAN'ın uçurumlar kenarındaki eşsiz mekanı"Uzun Saçlı'nın Yeri".



Çayları özel harmandır.İnce elenip sık dokunulan çaylar, bu sayede diplerinde biriken tozlardan arınmaktadır.Odun ateşi közünde,dağ suyu ile pişirilen bu çayın lezzeti bambaşka.Öyle 2 bardak içip gideyim deyip de uygulayabilirseniz ne mutlu size.İnsan gerçekten çay içtiğini farkına varıyor.Bardaklar,kaşıklar,mekanın içi dışı çok temiz.Deniz manzaralı tuvaletlerine de aynı şekilde yansımış bu temizlik.Bunu inceleyeceğiniz bol vaktiniz de var ;) çünkü buranın kendine dair güzelliği var,asla başkasına demlenen çay size sunulmaz.Çayınızın hazır olması da 20-25 dk sürüyor.Bahçedeki çiçek saksılarının birinde de "Kalite zaman ister." diyor.Hem işine hem de size bu denli saygının olduğu bir yerde beklememek olmaz bence tabii vaktiniz varsa,bir de bu manzara da bu sıcak insanın sohbeti de kaçmazdı.

Bolaman virajlarındaki kepenk kapatmalardan etkilenmemiş bu mekan,hiç kaybetmemiş çay tiryakilerini,hala çay içmek için sıra bekliyorsunuz.1970 yılından beri çayını da kendi demliyor,servisini de kendi yapıyor,o yoğunlukta herkese herşeye yetişebiliyor.

Huysuzluğuyla da biraz ün yapmış bu "Uzun Saçlı" kim acaba??->İsmi Nusret DOĞAN,asıl mesleği profesyonel dalgıçlık.60'lı yaşlara gelmiş,saçlarına aklar düşmüş,güleryüzlü,kibar ve beyfendi bir insan.3 çocuk babası,hepsine de üniversite eğitimi aldırmış.Hatta sahil tarafından merdivenle inilen balık lokantasını da ingilizce öğretmeni olan kızına hediye etmiş.Herkese çay demlememesiyle,yabancı lisan çeşitleriyle,demlikteki çay bitmeden kalkarsanız atacağı zılgıtıyla,cep telefonuyla konuşmanızın çayınız geldikten sonra yasaklamasıyla,adam başı adetle çay siparişi kabul etmesiyle,duvarlardaki ünlülerle olan fotoğraflarıyla,hesaplarının ne verirsen usulüyle Nusret Baba olarak tanınan sevimli,huysuz,saygısına hayran duyulacak insan...

Çayından içmiş bir ziyaretçisi olarak ondan bahsedeceğim bir post yazmayı çok istedim ve yalan haber üzerine yazdığım postum 1 yıl üzerine düzeltilerek bu hali aldı. Anlayan anlamıştır. Samsun'dan Alperen, teşekkürler!

25 Mart 2008 Salı

FİZİKTE MATEMATİKSEL YÖNTEMLER

Vermeyi bir türlü beceremediğim bir dersim var daha da doğrusu sayılı geçenin olduğu bir ders bu Fizikte Matematiksel Yöntemler ya da Fizik İçin Matematik diye adı geçen.Defter kitap serbest sınavında,soruları ara yerlere yaza yaza kaçırdım ama ne işe yaradı dersiniz!!!Odtü mezunlarına hatta ve hatta yüksek lisansını bile yapmış yeni mezunlara,öğretmenlere,vs mi göstermedim,Tübitaklara,İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümüne,Odtü Fizik Topluluğuna mailler mi göndermedim,Sibiryalara bile gitti benim sorularım...Sadece bir kişi çıktı sorularımı yapan o profosöre de Yıldız Teknik Üniversitesindeki bir tanıdığımız vasıtasıyla ulaştı amaa maalesef prensipleri gereği sadece 13 sorumun 3 tanesiyle ilgilenmiş,onlar da benim yapıp da sonucundan emin olamadıklarım vee final sınavımda o bendeki sorulardan 5 tanesi karşımdaydı ve sadece çok şıklı 1 sorunun 3 şıkkından biri çözülmüştü :( ben çabaladım ama yine olmadı,geçemedim.

Ben bu arada yılmadan bu soruların çözümünde bana yardımcı olabilecek bir matematikçi ya da fizikçi aradım,hala da arıyorum.En geç Mayıs 3. haftaya kadar çözülmesi lazım sorularıma,yardımcı olabilecek birileri varsa lütfen benimle iletişime geçin.Sorular bence bu kadar zor değiller galiba alanı olması ve bilgelerin soğumamış olması lazım bana yardımcı olabilecek kişinin :)

100 YILIN GETİRDİKLERİ

Arize ninemiz var bizim,100 yaş civarlarında annemin babaannesi :) Son yıllarda ihtiyaçlarını gidermekte zorlanıyordu bakıcı bulundu,hemencecik ayrı bir ev kuruldu aynı binada anneannemlerle.Halinden memnun,sık sık ziyaretine gidiyoruz,hemen hemen her gün yanına mutlaka birimizden biri uğruyor ama bu yeterli kalıyor mu o yaşa gelince bilmiyorum.

Bugün bakıcı teyzemiz kafamız da dağılsın diye sağolsun hazırlamış bişeyler çağırdı bizi.(Belirtmeyi unuttum son 2-3 yıldır ciddi anlamda karışıklıklar başladı artık geçmişi ve bugünü karıştırıyor,unutabiliyor.).Bugün maşallah nazar değmesin,bal gibiydi bal Arize ninem.Herkesi hatırlıyordu,maalesef dayımlar da bunun içindeydi,çok ağladı çok üzüldü bugün.Hepimiz en son bir araya onun evinde toplandığımızda eksiklerimiz,burukluklarımız yoktu :(

Ne bir sağlık sorunu ne de maddi sorun ne de hayırsız evlatlar hiç bir sorunu olmayan Arize ninem çok düşündürdü beni.Bu kadar uzun yıllar var olmak bu hayatta,ne kadar güzeldi ki?Atılıp,itilmemiş olunmadan da acınacak duruma gelmeyi kim isterdi ki?Ya da yaşamak mıydı onunkisi?

Anne babasını,eşini,1 evladını,torununu,kardeşini,çok sevdiği yengemin acısını o yorgun yaşlı yürek nasıl kaldırır ki..Bizim ki beyninin oyunlarıyla arada da olsa unuttu..Oturduğu yerde olmayan kedileri,köpekleri mi kovmadı,çocuğunu yine olmayan hırsızdan kurtarmak için bakıcısından dayak yediğini mi iddia etmedi..İnsan yüreği kaldırmıyor,hayatta onca şeyi yapmış bir insanın yıllar karşısında ne hale geldiğini görmeyi..Onun sevgisini hissetmek,duasını almak,güldüğünü görmek çok güzel ama gelin görün ki bunlar yetersiz kalıyor,insanın içi rahat etmiyor..Şu hayatta birilerine muhtaç yaşamak en son isteyeceğim şey kaçınılmaz sonu acınılmak olurken özellikle.
Lütfen herkes yaşlılarına sahip çıksın,yarın bir gün bizde o durumda olursak nasıl olmayı istiyorsak empati kuralım.Unutmayalım ki sürekli evde olan ve bizim ziyaretimizden başka beklentileri olmayan bu insanlar bizden çok şey istemiyorlar. Hep yaşlıları bebeklere benzetiyorlar ama bence çok çok daha farklı çünkü karşımızdaki insan günden güne gelişme değil gerileme gösteriyor ve her geçen gün bize ihtiyacı artıyor.Saygıyla ama en önemlisi sevgiyle sorumluluklarımızı üzerimize almayı dert görmeyelim,bizden başka neleri var ki???
O'nu çok seviyorum,üzülüyorum,kıyamıyorum,maalesef acıyorum ama yaşının getirdiklerine kesinlikle acizlik durumu değil bu ve de korkuyorum...

22 Mart 2008 Cumartesi

KARIN DOYURAN TUVALET

Tayvan'dan sonra Çin'de de açılan Tuvalet Restaurant benim ilgimi fazlasıyla çekti. İçerisi banyo gibi dizayn edilmiş bu restaurantın sandalyeleri klozetten,masaları küvet yada lavabo şeklinde tasarlanmış. Duvardan boruyla bağlantı kurulması da ayrı bir güzellik olmuş bence ;) Acaba temiz midir,ovmuşlar mıdır?Yoksa doğallık yakalamak amaçlı var mıdır kireçlenme,biraz pas,kir?...Bana pek de temiz gibi görünmedi.
((Tercihiniz alafranga değil de klozet mi efendim,buyrun restaurantımız tam sizin ihtiyacınıza göre..Sifonlar çalışıyor mu da ne demek?Şimdilik sifonlarımız sadece tabaklarımızda mevcut :)Dondurma alır mıydınız??)) Buranın tabakları da küvet,lavabo şeklinde hata ve hatta b** görünümündeki dondurmalarını klozet şeklindeki tabakla sunuyorlar.

Kalabalık arkadaş grubuyla inanılmaz keyifli muhabbetler çıkar buradan ;) Benim gibi çok insan olmalı ki rezervasyonlar bazen 1 ay sonrasına veriliyormuş.Müşteriler kuyrukta yani ona göre yolu Tayvan yada Çin'e düşen olup da gitmek isterse rezevasyonunu mutlaka yaptırmalı.


Ee çorba, ana yemek, tatlı dahil bir öğün yemeğin 150 dolardan başladığını da belirtince içinizde yok ne gerek var şükürler olsun evimizde banyomuz var biz orada da tadına varırız bu keyfin diyorsanız işiniz hiç de zor değil,doğal dekorasyon hatta gazete dergi de yanına...Süper :) Afiyet olsun.

21 Mart 2008 Cuma

(...................................)

İnsan ancak azimle çalışırsa ve sabırlı davranırsa başarabilir. Önümüze çıkan engeller aşılarak amaçlara ulaşılabilir. Hiçbir şey hayal olarak görülmemeli, hiçbir şeyden umut kesilmemelidir. Yapılan iş zevkle yapılırsa, daha başarılı olunabilir.

ÖZGÜRLÜK HER YERDE BAZEN BİR ZAPATİSTANIN PARMAĞININ UCUNDA BAZEN BİR MARTININ BEYNİNDE..


Coşkun ARAL,Güney Amerika gezisi esnasında Zapatista Gerilla Lideri ile röportaj yapar.
C.A._Siz Zapatistaların özgürlük anlayışı nedir?
Z.G.L._Bunu şöyle ifade ederiz: Bir adama yaklaşıp elinizi havaya kaldırısınız,adam parmağınızın ucuna bakarsa o adam hayalleri olmayan biridir.
Yok gökyüzüne bakarsa taa uzaklara o da hayalperest biridir.

Ama Zapatistaya gösterirseniz onun bakacağı yer parmağınızın ucuyla gökyüzü çizgisi arasında özgürce uçan kuştur.
Bach,Martısı Jonathan Livingstone'u da özgür insanın sembolü olarak yaratmamış mıydı?? İnsanlar nasıl kurallara uymayıp cezalandırılırsa, Martı Jonathan da yaşamın kurallarına uymayıp Sarp Kayalıklarda sürgüne gönderilmişti... Ancak, Jonathan orada kendi dünyasını, yazarın deyişiyle kendi “cennet”ini yaratmıştı. Onun cenneti “özgürlüğü ve öğrenme çabasını” oluşturuyordu. Ayrıca Jonathan öğrenmeyi seven bir martı olduğu için, uçmanın inceliklerini bilmek ister; kendisini her an geliştirmeyi ve asla boşa zaman geçirmemeyi hedefler.
Martı Jonathan çok hırslı, azimli ve çalışmayı seven bir martıdır. Arkadaşlarından dışlanacağını bile bile yemek bulmak için değil, uçmayı zevk ve başarı haline getirmek için uçar. Her zaman daha ileriyi hedefler. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmaz; risk alır. Diğer martıların yemek yiyerek boşa zaman geçirdiklerini düşünür. Jonathan sınır tanımayan, kendini tanıyan ve kendisini her an geliştirme çabasında olan bir martıdır. Hiçbir zaman denemekten korkmaz, öğrenme hırsı vardır. Jonathan Livingston, diğer martı arkadaşlarından daha farklıdır; çünkü sadece Jonathan’ın uçma tutkusu vardır. Diğer martılar yemek için uçarken, Jonathan sevdiği işi yapmak ve öğrenmek için uçar.
O Zapatistanın parmakları ucundaki kuş belki de Bach'ın ideallerine uçan kuşu Livingstone'dur.Sizce de Livingstone farkedilmeyi haketmiyor mu?Okumadıysanız mutlaka okuyun ve bunun cevabını siz verin.
NOT:Bu postta başlık yok,madem konumuz özgürlük Başlık da size ait olsun istedim.Başlıkları bekliyorum ;)

18 Mart 2008 Salı

BEYAZ&SİYAH


Bugün havadan mıdır bilmem,ruhum ızdırap çekiyor.Yani kesin havadan bilinmeyecek yanı yok ki güneş de yağmur bulutları da rüzgar da herşey tepemizde,etkilendi ruhum :(

Su istiyorum içmek için 1 kupa soğuk su.Hem 1 kova su istiyorum başımdan aşağı boca etmeye sıcak olmak şartıyla,hem de vücudumu anlık rahatlığa kavuşturmaya 1 havuz dolusu su ya da deniz ya da okyanus istiyorum.Şehri yıkamaya gökyüzü dolusu su istiyorum,boşalsın bir güzel kalmasın içinde bulutların sıkıntı...

Uzun bir yolculuğa çıkmak istiyorum.Herşeyin yavaş yavaş ya da hızlı hızlı akıp gittiği bir yolculuk benimkisi.Yeşil havuç,cikletten bisiklet,mor domates,rugan ayakkabı,kestaneden ruj,baloncuktan etek karmakarışık olan herşeyden istiyorummm :)

Gidenlerin geri gelmesini,herkesin berrak olmasını,kah siyah kah beyaz görünen kişiliğimin aynı kapıya çıktığını çok renkliliğimin bütünleştiğinin farkına varılmasını istiyorum.
Bilmediğim bir yerde sedefim,şimdi görebilen var mı abeküsümü??


13 Mart 2008 Perşembe

ESSENTIALS/SEÇKİLER 1

Summertime - Cem Adrian

Bu resmi görüp de tanıyan birileri varsa demek ki Cem Adrian'dan haberdar ve web sitesinin de takipçisi demektir.Böyle yeteneklere aslında destek olmak gerekirken hala bilinmiyor olması beni inanılmaz üzüyor.Gerçekten bireysel anlamda herkese Cem Adrian'ı tanıtmaya,müziğini dinletmeye çabalamış biri olarak sizinle hemen tazesiyle aldığım bir haberi paylaşmak istedim.Sana ne kızım ne uğraşıyorsun ilgisini çeken bulur zaten bir yerden yada bir çıkarı mı var acaba diye düşünmeyiin,tanımayız birbirimizi ;)

Büyüüük bir heyecan ve mutlulukla yayınlıyorum,resmi sitesinden gelen maili sizlere efendim:

Cem Adrian 21 Mart tarihinde yeni albümü Essentials/Seçkiler 1'in tanıtım konseri için Bios Bar'da. Güz güneşi,geçit vermez dağların ardındaki ayrılıkları, kavuşmaları, gurbete düşen özlemleri, kerpiç evlerin duvarlarını Adrian'ın sesiyle aydınlatıyor. 'Odam Kireçtir Benim', 'Ah Bir Ataş Ver','Dostum', 'Haydar Haydar', 'Ayrılık', 'Gel Gör Beni Aşk Neyledi' sanatçının seslendireceği unutulmaz eserlerden bazıları. Cem Adrian, müziğe getirdiği eşsiz ve başarılı yorumunu bu kez geleneksel türkülere katarak müzikseverlere sunuyor.
Gazi Kadınlar Sokağı(1453 Sok. No:18) Alsancak-İZMİR
(GAZİ KADINLAR SOKAĞI)
Bilet satış noktaları:İletişim Kitabevi, Cafe Paris, Bios Bar gişe
Bilet Fiyatı : 20 YTL
İletişim: 0506 621 76 42

Bu fiyata sakın ama sakın ola tek kişilik koro olarak anılan Cem Adrian'ı dinleme zevkinden mahrum etmeyin kendinizi İzmirliler,şiddetle önerilir..Konserini en azından 1 kere de izleme şansı elde etmiş bir seyirci olarak tatmin olacağınız ama daha da fazlasını isteyeceğiniz,bol sürprizli,kulaklarınızın pasını silerken ruhunuza adeta terapi yapacak olan sanatçının konserinin başında söylediği birşey var:"Bu konserde size eğlence vaat etmiyoruz.İç dünyanıza döneceğiniz bir konser sizi bekliyor."diyor.Bir keman ve gitar eşliğinde ruhunuzu fethediyor.Gözlerinizi ayırmadan izleyin :p
Yükleme de hata oluştuğu için ekleyemediğim videonun linki burada:
Her defasında okuduğum Cem Adrian yazılarından biri de bitişi olsun istedim postumun...
"Geçerken uğramadı bu yaşlar gözüne, boşuna akmıyor eminim" O'nun kadar...
O;
Bir tebessümünde bin iyiliği barındıran...
Tüm kayıpların "bulunduğu" yer...
Eğer isterse değil, istemi dışında da var olmasıyla aydınlatan karanlığı...
İsmiyle, cismiyle tek...
Kelimeleri mahçup, çabası kifayetsiz... ki;
ANLADIM.
(Büyük kelime "ANLADIM" ... Küçük bir kelime kalıyor yanında "ADLANDIRAMADIM")
Birine sarılmak değil, sarınmak olsa olsa bu.
Nefesiyle sisi kaldırıp, gözyaşlarıyla buzları eritti...
Orman net görünüyor şimdi yine... Kaybolmaya hazırım...
-Bu eldiveni sağ eline giy...
-Sen?
-Ben artık üşüyen sol elinim..
-...
-Sen üşüyen sağ elim...
"-Böyle olacağını biliyordum" dedi..
- (ben de...)
19.12.2006
Hoşçakalın :)

AŞKIN MANTIĞI YOOOKK!!

Kardelen çiçeği, etrafındakilerin dostlarının anlatımıyla güneşe aşık olur.Aslında hayatında güneşi hiç görmemiştir. Çünkü bilir ki güneşi gördüğü an canından olacaktır. Ama bu aşk içinde öyle büyür öyle büyür ki artık dayanılmaz bir hal alır ve Allah'a dua eder,bana bir defacıkta olsun güneşi görmeyi nasip et diye. Ve bir gün dayanamaz Allah'ın huzuruna çıkar ve şöyle der; "Allahım güneşi görmem için bana izin ver." Allah'ta ona şöyle seslenir; "Ey kardelen bilmez misin ki sen narin bir çiçeksin ve güneşle karşılaştığın an canından olabilirsin.İyi düşün sana 2 gün mühlet veriyorum, ya güneş ya canın ." Kardelen yüce rabbinin huzurundan ayrılır ve düşünür.Ama içindeki güneş sevdası adeta onu içten içe kemirir.2.günün sonunda Rabbinin huzuruna çıkar ve şöyle der; "Bu aşk beni öyle büyüledi ki güneşi görmek için can atıyorum. Allah'ta ona; "Cesaretini taktir ederim ey kardelen ama bir yandan da üzülürüm,çünkü canından olacaksın." der. ve kardelen güneşi görmenin aşkıyla tutuşurken karın üstüne çıkmaya karar verir. Tam o beyaz karın içinden kafasını çıkardığı an güneşi görür,ama ona daha önce söylendiği gibi canından olur. Bu olay herkesin kalbinde yer eder.Herkes çocuklarına ve torunlarına bu olayı anlatır,nasihatte bulunurlar. "Eğer günün birinde aşık olursan,birini çok seversen kardelen gibi cesaretli ol. Eğer kardelen kadar cesaretin yoksa sakın aşık olma!!! derler..
BURÇİN'e...

11 Mart 2008 Salı

EN GÜZEL BEYAZ

kardır yağan üstümüze geceden,
yağmurlu,karanlık bir düşünceden,
ormanın uğultusuyla birlikte
ve dörtnala,dümdüz bir mavilikte
kar yağıyor üstümüze inceden.
sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
unutulmuş güzel şarkılar için
bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,

rüzgar gibi ta eski anadolu’dan
sesin nerde kaldı? kar içindesin!
ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
uyandırmayın beni, uyanamam.

kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
yağsın kar üstümüze buram buram...
buğulandıkça yüzü her aynanın

beyaz dokusunda bu saf rüyanın
göğe uzanır-tek, tenha- bir kamış
sırf unutmak için, unutmak ey kış!
büyük yalnızlığını dünyanın.

Ahmet Muhip DIRANAS

*En azından Mart soğuğundan faydalanayım Nisanı bulmadan bir postta kar fotoğraflarımı kullanayım istedim.
*Amerikalı Wilson Bentley'in kafasını taktığı tanecikler.Elli yıl yanlış değil tam elli yıl sürekli olarak mikroskopta kar kristali fotoğrafı çeker. Bütün isteği her şeyiyle birbirine benzeyen kar kristali bulabilmektir. Bulur mu? Hayır bulamaz. 6 bin fotoğraf çeker elli yıl içinde. Boyu posu her şeyiyle aynı iki kar kristali tespit edemez.
*Kış mevsiminde havadan dokulen beyaz tanecikler.
*Sessizliğin yanında 1 kupa sıcak çay.
*Ayak basılmamış birikintisinde doya doya debelenebileceğimiz beyaz örtü.
*Okulları kolaylıkla tatil edebilecek güç.
*Küresel ısınma nedeniyle artık ülkemize eskisi gibi uğramayan muhteşem hava olayı. bitkiler için çok faydalı olan, şimdilerde çok çok fazla özlediğim güzellik. çok fazla yağdığı zaman arabaların ve sokakların seslerini yok eden durgun sessizlik. yine çok fazla yağdığı zaman bizi beyazlar içinde yürümeye zorlayan, yüz yüzü göz gözü görmez bi çevre yaratan, çocukluğun kartopu günlerini yeniden yaşatan... (ummagumma)
*Çıkar çıkmaz korsana düşen Orhan PAMUK romanı.
*Huzur.
*Mutluluk hapları.
*Çapları 2-4 mm, ağırlıkları ise yaklaşık 0,005 gramdır. Yere doğru yavaş yavaş süzülürler. Hafif oldukları için ve havanın direnci ile karşılaştıkları için yağmur gibi pat pat diye düşmezler. Havada süzülürler.
*Kardanadam.
*Toptan arınma.
*İlk yağdığı günler cok zevkli, ama gitgide insanin canını sıkmaya başlayan beyaz .
*Dona çektiğinde arabalara zincir takılmasına sebep olan tanecikler yoğunluğu.
*Gökyüzünün her yerinden savrulan ve birbirine asla değmeyen mucize.
*Evsizlerin,yakıtı olmayanların,yola çıkacakların kabusu.
*Bedava oyuncak.
*Bulutları meydana getiren su buharı 0°C’nin altındaki sıcaklarda donar. Bu donma sonucu su buharı iğne şeklinde buz kristalleri halini alırlar. Bunların birbirlerine birleşmeleri neticesinde de düzgün altıgen şeklindeki kristaller.
*Beyazlıklarını güneş ışığını tamamen yansıtmalarına borçlu olan tanecikler.
*Yeryüzü ve yeraltı su rezervlerinin ana kaynağıdır.
*Barajları doldurur.
*Gökyüzünün yastık savaşı.
*Kayak zevki.
*Özgürlük.
*Sonsuzluk.



O kadar çok şey var ki kar deyince hafızamızda beliren,benimle bu listeyi daha da kabartmak ister misiniz? :)

10 Mart 2008 Pazartesi

VEE CEL-O 20'YE GİRER

Biricik,yakışıklı kardeşimin bugün doğumgünü..İyi ki doğdun Cel-o,Seni çok seviyoruz tatlım
,nice mutlu yaşlara...

5 Mart 2008 Çarşamba

SARI KANARYAM UÇUYOR!!!!

FENERBAHÇE ÇEYREK FİNALDE,YA SİZ NEREDESİNİZ!!! Hahahahaaa,futbolla ilgili daha da birşey yazmam 40 yılda 1 olur demiştim ama insanın takımı Fenerbahçe olunca zor oluyor biraz ;)
Takımım dünyanın en başarılı ilk 8'inde yer alır da ben yazmaz mıyım??Fenerbahçem aşmış olayı bea :) Şu geceden itibaren Kezman'ı tek geçiyorum,Volkan'ı takdir ediyorum ve tüm takıma başarılar diliyorum,tebrik ediyorum.Alkışın alasını hakettiler.İyi ki de yemişiz o 2 golü daha güzel oldu böyle :) de diyorum,zevk yaptım..

Bu postun olmasının ilk amacı tabii ki Fenerbahçemizin başarısını kutlamak,tebrik etmek..Türk futbolu adına gerçekten süperdi bu akşamki maç skoru..Avrupa Şampiyonlar Ligini takip etmemiz için harika nedenimiz var artık :) Bir de Fenerbehçeli taraftar olaraksevgili Ahmet ÇAKAR'ın dünki konuşmasını hatırlayıp da fikrimi beyan etmemezlik olmazdı..'Altıpas'programında " Fenerbahçe turu geçsin bikini giyeceğim" diyen Ahmet Beye önerim pembe bikini yılın modasına uysun çiçekli de tercihimizdir :p

4 Mart 2008 Salı

TULUMBA LİSTESİ (THE BUCKET LIST)

Şimdi Ya Da Asla:Başrollerde Jack NICHOLSON ve Morgan FREEMAN.. Yolları, bir hastane odasını paylaşmalarıyla kesişir ve iki ortak noktaları olduğunu keşfederler:"Tahtalı köyü boylamadan önce” hayatlarının kalan kısmını hep yapmak istedikleri her şeyi yaparak geçirme arzusu ve kendileriyle farkında olmadıkları bir barışma ihtiyacı.

Benim ilk mimleme konumun esini bu film oldu.."Tulumba Listesi" söz konusu filmedeki ilgi çeken liste...Konumuz şu:"Ölmeden önce yapmak istediklerimiz."Benim Tulumba Listem aşağıda.
Goddess Artemis,Topsy Kretts,Pilaki,Ayça,GayKedi ve sevgili kayıp sevgilisi Nakhar mimlendiniz....

1-Sevdiğim herkesi biraraya getirip dolu dolu vakit geçirmek,belki de 10 gün boyunca basit ama güzel herşeyi yaşamak onlarla.

2-Athena konserinde onlarla sahnede performans sergilemek,kapalı da olsa bir mikrofonla parçalarını söylemek.

3-Paraşütle uçaktan atlamak.

4-Canımın istediği herşeyi düşünmeden almak.

5-Ralli yapmak.

6-Dünya turuna çıkmak.

7-Salto jumping yapmak.

8-Hindistan'da 1 ay yaşamak.

9-Dünyaca ünlü bir fotoğrafçının objektifinde olmak.

10-Tasarımlarımın uygulanması.

11-Bahçe içinde bir eve sahip olup herşeyiyle ilgilenip,dekore etmek ve istediğim duvarları tuval olarak kullanmak.

12-Denizaltı fotoğrafları çekmek.

13-Kazım KANAT ile sohbet etmek.

14-Organizasyonlar düzenlemek.

15-Mor mor çiçekleriyle boyum uzunluğundaki uçsuz bucaksız bir haşhaş bahçem olmasını.


3 Mart 2008 Pazartesi

KALABALIKLARIN SESSİZLEŞTİĞİ AN

"Böyle sonbahar mı olur
tadı kalmamış
eylül akşamlarını fena boşaltmışlar" demişti Atilla İLHAN


Haklısınız,böyle sonbahar mı olur?
Eylül değil ama bir ekim günü
dünyayı fena boşalttınız.


Çok gerginim bugün çoook..4 ay önce başımıza kötü bir olay geldi ve biz şu günlerde zorlanıyoruz :( tüm aile sürekli bir arada atlatmaya çalışıyoruz.

Ben sürekli kafamda saçma yada anlamlı sorular olmasından çok bunaldım,cevap bulamamak,çaresizlik insanı ciddi anlamda yıpratıyor.sevdiklerini rüyalarda görme umudu,şanlıysam ve gördüysem ardındaki özlemle başedememe ;( anlaşılmak isteme,anlayış göstermeye çalışma etki tepkisi yanında içinde olduğun mücadele..zor çoook zor.umarım kimsenin başına gelmez bizimki gibi kayıp.

Tüm aile bir arada olduğumuz bir akşamın sonrasında saat 23:40 da telefon çaldı..Canıım Dayımlar kaza geçirmişti,şehir merkezinde olduğundan ufak birşeydir diye düşündük,arabayı görmemizle tüm herşey altüst oldu bizde.ana baba günü 2 araba bizimki tanınmaz halde,soluğu hastanede aldık..kimseden çıt yok,en ufak bir açıklama yok dayıma odaklandık biliyoruz duyacağız kötü birşeyler,hazırladık istemeden kendimizi..Arabada yengem ve 2 kuzenim de vardı garanti çünkü bir yolculuk uğurlaması öncesiydi bu kaza.darbe tek taraflı,sürücü tarafındandı..bundan dolayıydı bizim istemsiz hazırlığımız.babam iyice donuklaşmış bana "kızım biz annene destek olacağız ki anne-babasına destek olabilsin,yeğenlerine sahip çıkabilsin..dayının durumu ağırdı biliyorsun..O'nu kaybettik.başımız sağolsun."inanın hiç bir tepki vermedim sadece yanlış anladım dedim kendi kendime,O yaşayacak.gözyaşlarına boğulmuş annem dua edip çaresizce doktorlara yalvarıyordu herşeyden bir haber "lütfen durumlarını bildirin,abim ağırdı,nasıl O??"2 kuzenim belirdi acil kapısında,şükürler olsun iyilerdi.derken teyzem çıktı sedyeyle..şaka mı??onlar da mı o arabadaydı?kendi arabaları vardı,niye binmediler ki?eee,öyleyse melek eniştem?O da arabadaydı?soru soru soru soru........

Durdum dayım ağır,çocuklar ortadateyzem sedyede,eniştem ve yengem demek ki ufak tefek çizik kırıklara sahipler ve içerideler..biraz rahatlama..acilden çıkan üstü örtülü sedyeler karşı taraf,öyle dediler..acaba kim o çarpanlar??

Derken doktor bey annemi odasına alıyor açıklama yapılacak,babam yok o sırada..doktor çıkıyor ve anneniz sizi çağırıyor diyor..içeri girdim,annem hıçkırıklarla ağlıyordu,kardeşini kaybetti kolay mı dedim ağlayarak yaklaştım..hıçkırıkların arasından elleri kalkmayan annem 3 parmağını gösteriyordu..ağlıyordum..annee diyordum sadece,annem "1 değil ebru 3 cenazemiz var"dedi "3!!"


28 Ekim gecesi çok sevdiğim eniştem Ömer CELEP,yüzünden gülücüğü hiç eksilmeyen canımm dayım Osman KAYALAR ve güzel yengem Tuncer KAYALAR'ı şehir merkezinde 130km hız ve 197promil alkolle dolaşan insan evladı her türlü kural ihlali(2007'de ehliyetine el konulup 2009'da geri verileceği halde trafiğe çıkma,kırmızı ışık ihlali) ile arabayı dayımların arabasının üstüne sürmüş,aramızdan ayırmıştı..ruhları huzur içinde yatsınlar..


Bugün herşeyin içimde daha da yoğunlaştığı bir gün,paylaşmaya ihtiyacım vardı,bilmeyenlere anlatmaya ve biraz da isyan etmeye...4 ayı geride bıraktık,herşey dün gibi,koca 1 yılın 3'te 1'i gitti bitti onlarsız.Bugün ilk mahkememiz başlıyor.13:30 gelmek bilmiyor. :( Gelişen Türkiye'nin adalet kavramı bakalım bize neyi hak görecek??bu ve bunun gibiler daha kaç insanı yasa boğacak??

Çok özledim hepsini, onları çok seviyorum..Bu bizim kalabalıklar içindeki ilk mutsuzluğumuzdu.Bakalım neler yaşayacağız nasıl bu özlemle yüzümüz gülerek yaşamı benimseyeceğiz,öğreneceğiz..Herşey çok yeni..Düşünüyorum da kaç kişiydik şurada cancana sürekli birlikte olduğumuz!!Kocaman bir boşluk var hayatımda nereye dönsem nereye gitsem ağırlığı,huzursuzluğu,mutsuzluğu üzerimde ;(

Güçsüzüm..